10 Ağustos 2012 Cuma 1 yorum

Umut Var

Güneşin doğması mutluluk veriyor artık. Yeni bir güne uyanmak, hatta bazen geç yatmış olsam bile erken kalkmak. Söylenmiyorum eskisi gibi, küfrederek kalkmıyorum yatağımdan. Tuhaf bir mutlulukla uyanıyorum, ''günaydın'' mesajı görüyorum telefonumda. Birinin uyandığında ilk aklına geldiği kişi oldum yeniden, uyanmamı bekleyen biri var, ''sana da günaydın'' mesajımı bekleyen biri.
Yüzdeki mutluluktan oluşan o salak gülümsememi görmeyeli baya olmuş. Aynaya keyifle sırıtarak bakıyorum sabahları yüzümü yıkarken. Penceremde cıvıldayan kuşları cama yastık atarak korkutup kaçırmıyorum eskisi gibi, uyuz olmuyorum onlara mutlular, dertsizler diye kıskanmıyorum. Ekmek kırıntıları döküyorum camın mermerine. Her sabah besliyorum onları. Dakikalarca izliyorum bazen. Sonra camı açıp keyifle esniyorum güneşe karşı.
Mal mal fotoğraflar çekiliyorum canım sıkılınca. Çoğunu beğenmiyorlar ama umrumda mı? Beni beğenen biri var, benim de beğendiğim. Gerisi sadece akordu bozuk enstürman aleti.
Tam istediğim gibi, hatta belki o ruh eşim diye bahsedilen tarzdan biri. Sıkılmıyorum hiç onunla konuşurken. Ciddiyetin de, makaranın da dibine vurabiliyoruz. Ve sanırım o da sıkılmıyor benden, umarım öyledir. Evet sanırım öyle.
Arkadaşlarıma göğsümü gere gere ondan bahsedebiliyorum. Birlikte yaşanmış birkaç güzel anımı kahkahalar atarak anlatıyorum onlara. Beni mutlu eden birini bulmuş olmam onları da mutlu ediyor.
Güzel hayallerim var onunla. Kimseyle yaşamadığım, hatta kimsenin yaşamadığı hayallerim var gerçekleşmeyi bekleyen. Yolun başındayız daha. Bu sefer hissediyorum ki yol uzun. Sonunda bir ışık var göz kamaştıran, işte o cennet olmalı veya cehennem. Bundan sonraki tüm sevaplarım da, günahlarım da o. Kılışe bir laf ama ömrümün geri kalanı hatta belki. Bir ayrılığı, bir hayal kırıklığını daha kaldıramam. Emin adımlar atmaya çalışıyorum önceki acemiliklerime küfredercesine.
Çok değişik duygular içerisindeyim. Aşk değil, şimdilik bilmiyorum, adını koyamıyorum ama aşk değil. Ama umut var, o bana yeter. Artık o var. O, bana yeter.
26 Temmuz 2012 Perşembe 0 yorum

Şimdilik Deniyorum

Yeniden sevmeye çalışıyorum şu zamanlar. Heveslenmek istiyorum farklı birine yeniden. Unutmaya çalışıyor gibi görünmüyorum, unutmaya çalışıyorum seni gerçekten. ''Boş ver sen daha iyilerine layıksın'' diyen dostlarımın söyledikleri bir kulağımdan girip diğerinden çıkmıyor artık. Beynimde yankılanıyor uzun uzun. Evet ''ben daha iyilerine layığım'' diyorum sürekli tekrar ederek. İnanıyorum en iyisi de bazen buna. Güveniyorum kendime artık hiç olmadığı kadar. 
Seninle anılarımızın olduğu sokaklardan geçip kendime acı çektirmeyi bıraktım, farklı sokaklar keşfediyorum evimin yoluna çıkan. Önüme engeller çıkmıyor artık, karşıma çıkmıyorsun gülümsediğim bir zamanda boğazımda düğümler yaratarak. Aşk kelimesi artık seni ifade etmiyor benim için. Aşk demek; yeniden yaşayabilir olmak, hayata kaldığım yerden devam etmek, hatta yeniden doğmak demek artık. 
Aşık olmaya çalışıyorum, günün 24 saati seni düşünmek yerine. Farklı şeyler düşünüyorum. Yeni kişilerle tanışıp, hayattan zevk almaya başlıyorum yavaş yavaş eskisi gibi. Eski bir ben oluyorum eskisinden daha da yeni. Yaşadıklarımdan ders alıyorum artık. Olgun düşünüyorum, olgun kararlar alıyorum hayatıma dair. Seni gerçekten unutma kararı aldım. Gerçekten başkası olsun istiyorum artık. Şimdilik senin gibi birisini bulamadım ama; senin gibisini aramayı bıraktığım ve farklı birisine aşık olmayı başardığım gün, her şey farklı ve eskisinden daha güzel olacak. O gün sen gerçekten olmayacaksın. O gün ben yeniden mutlu olacağım. 
24 Temmuz 2012 Salı 0 yorum

İsimsiz Bir Yazı

Sevdiğini kaybetmek nedir bilir misin? Yok hayır öyle kaybetmek değil, bildiğin kaybetmek. Toprağa vermek onu birlikte mutlu bir hayata söz vermişken. Çocuklarınızın, komşularınızın bile hatta, hayalini kurmuşken. Önceden kaybettiklerine komşu bir mezara bırakıp gitmek onu, ne demek bilir misin? Yerli yersiz geliyor ölüm. Erken geç dinlemiyor kader. Allah sevdiklerini erken alırmış yanına, bazen sevdiklerimiz oluyor o aldıkları. Sevinsek mi üzülsek mi bilemiyoruz. Onsuz bir hayata alışmak zor. Onsuz bir hayat yaşarken ölmek gibi. ''Başın sağ olsun'' lafını sık duyacağım dostlardan sağ olsunlar. Ölenle ölünmez diyecek bir çoğu da eminim. Evet ölenle ölünmez ama yaşanmaz da ölensiz. Benim hayatım oydu. Hayatımı kaybettim.
23 Temmuz 2012 Pazartesi 0 yorum

Karşı Kaldırım

Yeni bir günün ilk ışıkları. ''İlerideki ışıklardan sağa dön ikinci ev'' der gibi tarif ettim seni pencereme konan güvercine. Sonra fark ettim ki her yolum sana çıkıyor açık adresini bile bilmediğim. Sora sora bağdat bulunur, seve seve bir hal oldum ama hala aşkıma bir karşılık bulamadım. Sen bana Bağdat'sın ben sana yolcu. Eski bir yolcu otobüsünün cam kenarında düşlerim. Klimalar bozuk, hava sıcak, yokluğun ise ondan daha sıcak yakıyor içimi. Bilet alacak param kalmamış aşka dair. Anlayacağın mecalim yok sevmeye, sevilmedikçe. Verilen adres yanlış her seferinde, adresteki ev boş. Sen yoksun, beni seven. Taşınmışsın aylar önce oradan. Beni umursamadığın, sevmediğin bir kente aldırmışsın ikametini. Her yer kapı, duvar. Aşk; yağmur yağdığında pencereden bakan arap kızı misali izliyor sel olmuş göz yaşlarımı güneşlikleri örtülü pencerenden. Şemsiye açıyor umutlarım ıslanmamak adına. Hala döneceğini umut ediyorum evinin karşı kaldırımında oturmuş. Kaldırım taşları soğuk. Burada olsan belki kızardın taşa oturdum diye tıpkı annem gibi. Belki en az annem kadar severdin beni tekrar. Ama yoksun. Yokluğun deli gibi içime oturmuşken, taşa oturup üşütmüşüm çok mu? O evde olmadığını, artık beni sevmediğini düşünmekten üşütmek üzereyim zaten. Fark ettim ki pencerendeki güllerin solmuş. Onları benden çok severdin diye kıskanırdım. Dön artık, dön. Benim için değil onlar için dön. Sen yine onları benden çok sev, ben karşı kaldırımdan seni seveyim.
22 Temmuz 2012 Pazar 0 yorum

Aşk Nedir?

''Aşk nedir?'' diye durmadan soruyorlar hep bana. Tuhaf bir his kaplıyor içimi. Değişik düşünceler, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Düşünüyorum saatlerce cevabını, bulamıyorum. Sonra fark ediyorum ki bilmiyorum.
Oysa ''aşkım'' dedim birçok kadına. İnsan anlamanı bilmediği bir kelimeyi neden kullanır ki. En kötüsü de aşkım demek için aşık olmak gerekir. Aşık olmak ne bilmeden nasıl aşık oluyorum? Yoksa aşk değil mi sandığım? Aşk değilse ne? Kim bu aşkım? Neden elini tutuyorum? Neden ona ''seni seviyorum'' diyorum? Neden ''aşık mısın?'' dendiğinde evet diyorum? Aşık mıyım? Aşk mı?
''Aşk mı? Bence aşk; aşkım demek birine, aşık olmak, birinin elini tutmak, seni seviyorum demek, birlikte olmak vs.'' İşte bir çok insanın fikriyatında aşk bu. Oysa değil bence.
Aşk heves etmek en başta. Başkalarına özenmek, istemek, aramak, bulmak, elde etmeye çalışmak, elde etmek, mutlu olmak, mutlu etmek, alışmak, bağlanmak, sevmek, sevilmek, birlikte vakit geçirmek, ayrıyken özleyip, özlenmek, hayatının geri kalanını ona göre şekillendirmek vs. vs. Aşk başlı başına hayat. ''Hayatım'' diyebileceğin birini bulmak aşk, onda hayatı bulmak, hayatını ona sunmak, birlikte güzel bir hayat demek. Şimdiye dek birlikte olmadığınız eski hayatınıza, kaybettiğiniz günlere üzülmek demek aşk.
Aşk ayrılmak demek gerekirse severken. Gerekirse terk etmek demek iyiliği için onun. Kendinden çok onu düşünmek demek aşk.
Aşkta bencilliğe yer yok. Yalan, ihanet, aldatma, itaatsizlik, güvensizlik olmaz aşkta. Olsa aşk olmaz onun adı. Ayrılık olur, mutsuzluk, yalnızlık olur. Bazen böyle şeyler olur ama affetmektir aşk. Görmezden gelmek, bir daha olmayacağına, düzeleceğine söz vermek sözünü tutmaktır aşk. Unutmaktır yaşanılan kavgaları, kırgınlıkları. Unutamıyorsan ayrılmaktır sonsuza dek. Sonra unutulmak, unutmaya çalışmak, unutamamaktır çoğu kez aşk. Sonrası acı. 
Anlatamadım yine değil mi? Çünkü aşkı yaşamadım hiç. Aşk yaşamaktır. Yaşamak. 
Yaşamadıysam tüm bunları nereden biliyorum? Neden mutsuzum ve seni hala unutamıyorum? Bu halimin, duygularımın sebebi nedir? Aşk nedir?




Aşk bir gülümseme sebebi. http://leavemealonepal.tumblr.com/
13 Temmuz 2012 Cuma 0 yorum

Tek Ortalı Defter

Bir defter tut bana tek ortalı. Sevgini anlat. Hayranlığını, aşkını, sadakatini, hırsını, öfkeni. Dök içine duygularını bana karşı. Kızdınmı ''bugün kızdım sana'' de. Özlediğin zaman ''özledim''. Yüzüme haykıramadığın ''seni seviyorum''larını haykır o deftere. Benle konuşurmuş gibi konuş onunla. Dök içini, tutma.
Birlikte geçen zamanlarımızı anlat. Yaptıklarımızı, güldüklerimizi, ağladıklarımızı. İzlediğimiz filmeleri, oynadığımız oyunlarımızı, gezdiğimiz yerleri anlat.
Yaptığımız şeylerin, anılarımızın notunu al. ''Bugün harika bir gün geçirdim seninle, iyi ki varsın'' de.
Hayallerinden bahset geleceğimize dair, geçmişini anlat benim olmadığım. Benden sakladıklarını anlat ona. Arkamdan çevirdiğin işleri, söylemeye korktuklarını, özlemini duyduklarını.
Sevgini anlat. Sevmiyorsan ''sevmiyorum, öylesine takılıyorum seninle'' de. Nefret ettirdiysem kendimden ''senden nefret ediyorum'' de. Sıkıldıysan ''sıkıldım''.
Tanıştığımız günü anlat. Nasıl nerede tanıştık, üzerimde ne vardı, üzerinde ne vardı. O an duyduğun heyecanı anlat, o anki hevesini, aşkını.
Her günümüzü anlat o deftere. İlk günkü gibi mi aşkın? azalmış mı? artmış mı? Mutlu musun benimle, yoksa isteklerini karşılayamıyor muyum?
Bir başkasından hoşlanırsan benle birlikteyken, ''artık bir başkası var'' de. Aldattıysan ''aldattım'' de. Aldatıldığını düşünüyorsan şüphelerinden bahset.
Benden beklentilerini anlat. İlişkimiz ne yöne ilerlesin, nasıl mutlu olursun, yarın ne yapmak istersin, ne hediye alsaydım sevinirdin anlat. Aldığım hediyeler hoşuna gitmiyorsa yüzüme ''aaa aşkım çok beğendim''lerini yalanla o defterde. ''Böyle hediye mi olur?'' de. 
Beni sevdiğini anlat. Hayalini kurduğun çocuklarımızı, evimizi, işimizi, hatta komşularımızı.
Sevgi sözcükleri yaz yüzüme söylemeye utandığın, ağızından kaçtığında yanağının al al olduğu sözleri yaz. Ve benim sana söylediğim ve havalara uçtuğun sözleri anlat ona. 
Tutma hiç bir şeyi içinde, benle konuşur gibi konuş onunla. Sırdaşın olsun.
Tarih tarih, satır satır saklı kalsın bir defterde. İlerde ayrılsak ta buruşmuş kağıtlarda, bir alevin küllerinde, ya da bir denizin dibinde daima yaşasın, yalan olmasın aşkımız, bir yalansa bile.
10 Temmuz 2012 Salı 0 yorum

Kendine Bir Çay Koy Otur Dinle

Merhaba benim sevgili biricik okurlarım. Şimdiye kadar hep ona yazdım o mal görmedi ama siz okudunuz. Siz benim halime oturup üzüldünüz, siz ''vay be çocuğa bak amına koyim amma da sevmiş kızı keşke yerinde olsaydım'' ya da ''keşke biri beni bu kadar sevseydi'' dediniz. Siz halime üzüldünüz, belki sizin de benim gibi bir yaşanmışlığınız var kendinizden satırlar buldunuz oturup ağladınız. Bırak kanka bırak hiç üzülme benim yerime de kendin için de. Aylar oldu ben burda yazıyorum belki görüyor görmezden geliyor belki hiç görmüyor bile. Boşu boşuna burda klavyemin tuşlarını dövüyorum amk. Sen de bırak onun için üzülmeyi git kendine bir çay koy gel sana hayallerimi anlatayım. Bekliyorum hadi koş.
Heh aldın mı çayını? Afiyet olsun canım benim. Şimdi rahat rahat kafanı sikebilirim izin verirsen :)
Şimdiye kadar hiç tam anlamıyla mutlu olmadım ben. Çok seçiciyim belki o yüzden. Ama kimseyle de çıkmak için çıkmadım. Hep ciddiydim. Şu sikimsonik burçlara inanmam ama galiba gerçek o zamazingolar. Yengeçim ben karakterim öyleymiş. Tam bir romantik erkeği. Sevgililerimle konuşurken öyle yerlerden öyle romantik laflar çıkarırdım ki ben bile şaşırırdım hep. Mükemmelsin derlerdi bana. Bir sevgili olarak gerçekten bence de mükemmeldim evet. Ama aynı zamanda çok ta kötü bir sevgiliydim. Kötü bir huyum var çok umursamazım. Öyle böyle değil çok. Kafama eser saatlerce mesaj atmazdım, bazen günlerce, aşırı ilgiye gelemezdim, sürekli mesajlaşmak isteyen tipler yok mu aman allah illallah ettirirlerdi bana. Hiç sevmem mesajlaşmayı. O konu açma stresi yok mu öldürür beni. En uyuz olduğum şey ''ee?'' dersin konu aç gibilerinden o da sana 'eee' derya çıldırırdım. Konu açabilsem açarım heralde koydum malı madem bütün gün mal gibi mesajlaşmak zorundayız sen aç konuyu, dimi kanka? Olum sen nasıl bir malmışsın dediğini duyar gibiyim :D Ciddi ciddi ben böyleyim.
Öyle biri olmalı ki aradığım kişi, çok sıkmamalı beni. Ben aldatmam seversem, güvenmeli bana, bende ona, rahat olmalı her konuda. Gerekirse onunla birlikte yaşayalım. Her daim elimin altında olsun özlemeyeyim bile. En iyi dostum olsun aynı zamanda. Okey oynarken yanlışlıkla okey attı diye alıp azını burnunu kırayım. Yok lan o kadar da değil, küfür ederdim ama o kesin. Sonra ne biliyim gelsin evimi toplasın benim, yemek yapsın bana. Sonra gelsin uyandırsın beni, uyandırdı diye de küfür edeyim. Uzaktan gören sevmiyorum sasın hep ama öyle seveyim ki öl desin öleyim.
Birlikte uyuyayım onunla, birlikte uyanalım. Hafta sonu klube gidelim içelim deli gibi. Sabah kalkamayalım. Okula geç kalalım gerekirse. Sınavlara birlikte çalışalım, okula birlikte gidelim. Ben küfür ederim çok, bir birimize avaz avaz küfür edelim ama sadece birbirimize, dışarıda hanım hanımcık biri olsun. Evimiz için alış veriş yapalım. Parti düzenleyelim evimizde, tüm dostlarımız gelsin. İçelim, sıçalım, eğlenelim. Tabu oynayalım, anlatamayınca kızayım ona. Kırılsın herkesin içinde ona bağırdığım için, herkesin içinde özür dileyip, öpüp alayım gönlünü. Herkes gidince birlikte toplayalım evimizi, ''yoruldum'' deyip atayım bir köşeye kendimi. ''Banane ben tek başıma toplamam'' diye gelip beni kaldırmaya çalışsın, gıdıklasın, vursun, tırmalasın beni. Canımı acıttığı için kızayım, yine kırılsın yine öpüp affettireyim kendimi.
Her günüm onunla geçsin, her dakikam. Mükemmeli yaşatayım ona her anlamda. Mükemmel bir çift olalım.
Şimdilerde tek hayalim şu üniversite işi olsun da şehir dışına çıkayım, güzelinden temizinden bir kız bulayım ''çıkacaksın ulan benle yoksa amına koyarım rahat bırakmam seni'' diyeyim her günüm onunla geçsin, o beni sevsin ben ona öleyim. Onu anlatayım artık size mutluyum diyim, mutluyum amk. Sevinin sizde benim için. Üzülmeyi bırakayım artık. Tek isteğim bu.

7 Temmuz 2012 Cumartesi 1 yorum

Doğum Günü Çocuğu

                                                                                                                     08.07.2012-02:25

Bugün 19. yaş günüm. Normal insanlar gibi mutlu olmam gereken bir gün ama içim her seferkinden daha buruk. Mesaj atmaman daha çok koyuyor bugün, yanımda olmaman, elimi tutmaman, yanağıma ufak bir öpücük kondurmaman, sarılmaman, en kötüsü beni sevmemen.
Herkes beni mutlu etme peşinde. Hepsinin ağzında aynı laf ''doğum günün kutlu olsun, nice yıllara, iyi ki doğdun.'' Sen yokken ne kadar kutlu olabilir doğum günüm? Sen olmadan nice yılları ben ne yapayım? Seni kaybettim be ben, kaybettim. Keşke doğmasaydım hiç, ne iyi ki doğması?
Birisi bana bu şarkıyı armağan etmiş. Senden gelmesini öyle isterdim ki. Oysa sen her zaman ki gibi bu satırları okumayacaksın bile.
Keşke yanımda olsaydı beni sevseydi. Allah'ım nolur bir ''iyi ki doğdun'' desin, yoksa bugün bir an önce bitsin.
                                                                                  İmza: Doğum Günü Çocuğu


28 Haziran 2012 Perşembe 0 yorum

Anlatamamak

Neden yazmayı seviyorsun diyorlar. İsminin harflerinin geçtiği cümleler kurmak hoş. En güzeli de insanlar kendinden bir şeyler buluyorlar bu satırlarda ilginç. Her ne kadar seni, beni tanımasalar da anlıyorlar bizi. Seviyorlar belki seni en az benim kadar, belki sövüyorlar benle birlikte. Belki de kıskanıyor bir kaçı. Yerinde olmak isteyenler var komik. Bir bilseler senden ne kadar nefret ettiğimi ağlarlar senmişçesine. Seninse umrunda bile değil. Ve bilseler seni hala ne kadar sevdiğimi daha çok sen olmak isterler bir birleriyle seninle yarışırcasına adeta. Ne anlattığımı anlamamaları da hoşuma gidiyor çoğu kez. Seni anlatıyorum sanıyorlar bir çoğu. Benle birlikte senle konuşuyorlar adeta bu satırları okurken. ''neden yaptı?'' sorusunu soruyorlar benle birlikte ya da ''neden sevmedi?''. Senin pencerenden bakıyor belki bazıları, neden beni sevmediğine cevap bulup susuyorlar. Belki susulması gereken bir cevap o, bana. Bir ben farkında değilim, herkes farkında.
Bir çoğu bir başkasını düşünerek okuyor belki bu satırları, ya da bir başkasından kendine yazıldığını düşünerek. Her bir kelimede daha bir nefret, daha bir sevgi büyüyor içlerinde. Neye kime bilmeden. 
Bugün seni sordular yine. Öylece kaldım önce. Tuhaf bir his kapladı sonra her yerimi. Heyecan mıdır nedir çözemedim. Neden sana yazdığımı merak ediyorlar sürekli. Sana yazmıyorum halbuki. Sana yazıyormuş gibi yazıyorum. Bu satırların tek birini bile okumazsın biliyorum. Ama okuyabilecek olmanı düşünmek, ümit etmek güzel. Her şeyden önce buna inanmak, beni hiç bir zaman sevmediğine inanmadığım kadar en az.
Anlamsız belki bir çok yazım. Ama anlam buluyorlar benim bile bulmadığım kadar. Ya da onlarda anlamıyorlar benim ne anlatmaya çalıştığımı senin gibi. Ve bir çok insan da görse bile okumuyor. Ya da hiç görmüyor. Ben burada boşa nefes tüketiyorum sana anlattığım her şeyde. Boşa tüm uğraşlar duymuyorsun. Ben anlatamıyorum, sen anlamıyorsun, onlar anlamıyor. İşte böyle anlamsız. İşte böyle saçma. Bu yazım kadar en az; tüm hepsi. İşte böyle bir şey yazıyla bile anlatamamak derdini, sevgini, nefretini. Saçma çünkü senden başka herkes okuyor ama eminim sen okumuyorsun. Söyle şimdi ben ne anlattım, sen ne anladın? Dimi yine bir tek sana anlatamadım?
25 Haziran 2012 Pazartesi 0 yorum

Sadece Tek Hece

Seven bir insanı oynamayı ne kadar da seviyoruz değil mi? Hepimizin hayallerini süslüyor dillere destan bir aşk hikayesinde baş rolü oynamak. Peki karşımızdaki karakter gerçekten iyi oynuyor mu oyununu? Seviyor mu? Seyirciyi, bizi, kendini kandırarak seviyormuş gibi yapabiliyor mu en basitinden? Yoksa karaktersiz mi o da? Yoksa hiç bilet satmamış bir salonda boşa mı nefes tüketiyoruz diyaframlarımız yerine kalplerimiz ağırarak.
Evet taklitti bir çoğu benim de ''seni seviyorum'' deyişlerimin. Ne yani sen her defasında gerçek hayatı mı oynadın tozlu bir köşesinde sahnenin? Her defasında içten gelerek mi söyledin Romeo ve Jülyet kadar o meşhur sözü? Ki onların ki bile sadece oyundu. İnsanın bunu kendine itiraf edebiliyor olması başarı. Seviyor muyum yoksa seviyormuş gibi mi yapıyorum sorusunu kendine hiç sormamış bir insan doğru oyuncu değil bence bu oyunda. Çünkü aşk bir oyun dağil sandığımız gibi. Aşk çok ciddi bir şey ezelden beri.
Oysa şimdi provası edilmemiş bir çok aşk oyununun. Ezberler eksik, kostümler yetersiz, oyuncular yeteneksiz. Senaryoların sayfaları karışmış gibi adeta. Bir çok hikayenin giriş doğru; tanışma. Gelişme evlilik. Sonuç hiç tanışmamış gibi ayrılık. Hani o çocukluğumuz da anlatılan masallardaki gibi sonsuza dek süren mutluluk?
Rapunzel'in saçları yerine uzayan ayrılıklar, pamuk prensesi öpen yalnızlık, kurbağanın dönüştüğü prenslik değil de pişmanlık, yanlış aşk ayağına tam olmuş bir Sindirella. Ve şaşkın seyirciler. Aşk bu mu peki? Sadece tek hece anlamsız bir kelime mi?
23 Haziran 2012 Cumartesi 0 yorum

Oysa Sen...

İsmini bile düşünmüştük doğacak kızımızın,
Gözleri sana benzeyecekti, sözleri bana
Her söylediği sözde gözünün içi gülecekti.
Anne baba demeyi öğretecektik,
Önce emeklemeyi, sonra yürümeyi.
Biraz daha büyüyünce oyunlar oynayacaktık onunla
Sen onun kızı olacaktın, o anne, ben baba veya başka bişey.
Cicili bicili kıyafetler, tokalar alacaktın ona
Okula başlayacaktı yaşı gelince,
Her sabah beslenme çantasına sevdiği yiyeceklerden, kurabiyelerden koyacaktın,
Yemeğini yemezse kızacaktın.
Babaya söylerim sana kızar diye tehtid edecektin,
Sana küsmesin, kızlar babalarına düşkün olur bana kızmaz diye ceza işini bana bırakacaktın, Bende kıyamayacak affedecektim, birde bana kızacaktın. Geceleri işten yorgun dönsemde oyunlar oynayacaktık ödevini yaptıysa eğer, yapmadıysa bu sefer kızacaktım ağlıyacaktı, ondan gizli biz ağlayacaktık. Haftasonu filme, parka gidecektik beraber. Sevmesekte onun için çocuk menüleri yiyecektik. O yemeğini bitirmeyecek bitirsen oyuncak alacağız diye vaatlerde bulunacaktık. İştahla bitiricekti, bir oyuncakçıda alacaktık soluğu. Her gördüğünü isteyecek, 1 hakkı olduğunu söyleyecektik şımarmasın diye. Diğerlerinde kalacaktı aklı, içi buruk ayrılacaktık mağazadan. Notları iyi olursa hepsini alırız diye sözler verecektik. Her konuşmamızda can kulağıyla dinleyecek, kelimelerin anlamlarını soracaktı söyleyecektik. Sabırla hayata hazırlayacaktık onu, tek bir şey bile atlamadan.
Gün gelecek büyüyecek erkek arkadaşı olacaktı. Ben kızarım diye sana anlatacak, sende benden gizleyerek iyi bir sırdaş olacaktın ona, her derdini dinleyecektin. Bir gün cesaret edip erkek arkadaşını benimle tanıştırmaya getirecekti, ben korkutacaktım delikanlıyı. Bana kızacaktı, küsecekti. Daha küçük olduğunu yanlış kişilerle tanışmasından korktuğum için öyle davrandığımı söyleyecektim, barışacaktık. Ve öyle olacaktı. Her aşk acısı çekişinde yanında olacaktık, döktüğü her damla yaşın hesabını soracaktım.
Her geçen gün büyüyecek sınavlara girecekti. Biz doktor, mühendis olsun isteyecektik ama seçimi ona bırakacaktık. Her ne olursa olsun yanında olacaktık.
Bir gün hayatının aşkıyla tanışacak evlenip uçacaktı yuvamızdan. Gelinlikle görünce mutlulukla karışık yağan hüzünden sağnak sağnak ağlayacaktık. Bir gün bir müjdeyle toplayacaktı tüm aileyi; Elinde küçük torunumuzun ultrason resmi olacaktı, ağlayacaktık mutluluktan. ''Artık anaanne oluyosun'' diye dalga geçecektim seninle, sende benimle ''şişko dede'' diye. Küçücük kazaklar, hırkalar, patikler örecektin. Her bebek mağazasının önünden geçişimizde hediyeler alacaktık torunumuza. Yürümeyi, anaanne dede demeyi öğrenecekti, ağlayacaktık.
Büyüdüğünde parklara gidecek yaşımıza bakmadan oyunlar oynayacaktık onunla. Bir gün okula başlayacaktı. O büyüyecek biz yaşlanacaktık. Hayatın kanunu bu elbet bir gün ölecektik. Ama her ne kadar yaşanacak güzel şey varsa birlikte yaşayıp öyle.
Herşey için erkendi, ölmek için çok erken. Oysa sen...
22 Haziran 2012 Cuma 0 yorum

Patron

 Komik, saatlerdir benden neden ayrılmak istediğine dair sana göre mantıklı sebepler anlatıyorsun. Hepsinin ilk kelimesi ''ben''. İşte böyle bencilsin. Oysa benim hala seni ne kadar sevdiğime dair bir tek kelime bile çıkmadı ağzımdan. İmkan tanımadın buna. İçimdeki ''seni hala çok seviyorum'' öyle haykırıyor ki susturamıyorum, seni duymuyorum bile nerdeyse. Söylediklerin, nedenlerin umrumda bile değil dinlemiyorum bu konuda ben de bencilim. Daha dün seviyorum derken seni, şimdi gelmiş ayrılıktan söz ediyorsun. ''Ne olur beni terk etme'' lerini ne çabuk ta unuttun. Bir rüzgar mı esti sizin oralarda yoksa. Benim bildiğim aşk rüzgara kapılıp gidecek bir şey de değil. Yoksa başkasına mı kapıldın? Yoo hayır bunu kaldıramam. Sakın. Verdiğimiz sözleri hatırla. Bir birimizin sonu olacaktık. Ve bir ömür boyu bir birimizin. Hepsini nasıl da unutmuşsun. Oysa hafızan çok kuvvetliydi nasıl oldu bu? Şimdi gelmiş bunun son konuşmamız olacağından söz ediyorsun. Sanırım gelmeden provalar yapmışsın defalarca. Nefes almadan sayıyorsun nedenlerini. Ya da öylesine nefret etmişsin benden. Halbuki hiç bir şey yapmadım seni her gün bir öncekinden daha çok sevmekten başka. ''Ben daha çok seviyorum'' diye yaptığımız çocukça kavgalarımız geldi aklıma şimdi. Yoksa bundan mı korktun. Bilirim yenilmeyi hazmedemezsin. Tamam sen kazanmış ol. Sen daha çok sev. Ama ne olur sev. Ayrılıktan söz etme bana. Hayır. Duymak istemiyorum nedenlerini sayma boşuna. Ne kadar da saçma hepsi. Hiç birine tamam haklısın, bitsin diyemem. Bitmesin. Henüz çok erken. Son nefesimizi verip ölecek olduğumuzda bile çok erken olacak bir birimizden ayrılmamız için. Hele sana böyle geç kalmışken. Bir çocuğun okula geç kalması gibi koştur koştur seviyorum seni, bir adamın işe geç kalması gibi kalbinden kovulurum diye korkuyorum hep. Bunları bil, bil seni ne kadar sevdiğimi. Sonra kov istersen beni kalbinden. Çok ısrar edersen istifamı ederim tazminatını istemem senle geçen yıllarımın korkma. Ama sen, sen bu kalpten çıkamazsın. Tazminatını ödemem.
21 Haziran 2012 Perşembe 0 yorum

Rüya Gibi Bir Tatil

Dün gece heyecandan uyuyamadın değil mi? Nasıl da omzuma yatmış mışıl mışıl uyuyorsun. Merak etme yol uzun varmadan bir durak önce ben seni uyandırırım. Nasıl kıyarım bilmiyorum ama. Şimdilik mutlu uyu prenses. Rüyanda beni görmeyi unutma. Boynumda tutulmadı değil. Rahatsız olma, uykun bozulmasın diye yerimden kımıldayamıyorum bile. Omzumda uyuyor olman dünyanın en güzel şeyi. Ellerin ellerimde sımsıcak ve terden ıslak. Avucumun içi kaşınıyor ama hayır kaşımamalıyım. Malum uyanırsın.
Cam kenarına ben oturup yolu izleyeceğim diye olay çıkardın ama şimdi mışıl mışıl uyuyorsun komik. Yol kenarında bir dolu pembe panjurlu ev var ve deniz çarşaf gibi, martılar uçuşmakta, gün yeni doğuyor. Bu manzarayı görmeliydin. Saat sabaha karşı 05:13 olmuş. Benimde uykum gelmedi değil. Uyursam horlarım, horlarsam uyanırsın. Hayır uyumayacağım. Hem seni uyurken izlemek uyumaktan daha güzel ve dinlendirici. Zaten uzun eğlenceli ve dinlenmeye bol bol vakit bulabileceğimiz bir tatil bizi bekliyor. Aylar öncesinden yaptık planımızı. Otel, oda her şey hazır. Seninle güneşlenmek, yüzmek, gezmek, yemek, içmek, eğlenmek, uyumak. Her şey seninle çok güzel olacak. Belki bir kaç Rus turistten kıskanırsın beni. Bense o iki küçük parçalık bikinini giyeceğin için şimdiden sinirliyim bile. Bilirsin kıskancım. Fazla güneşlenmek yok. Öyle bikiniyle dolaşmayı falan da unut şimdiden. Hep giyinik olacaksın. Unutmadan bilirsin ben beyaz tenliyim. Güneş yanıkları her yıl korkulu rüyam ve kaderim. Sahile inerken güneş kremini bir kere bile unutmamalısın. Tabi sırtımı kremlemek te senin işin. Seninkini kremlemek te benim. Akşam açık büfeyi aman ha kaçırmayalım. Dışarıda yemek pahalı olur tutumlu olmalıyız. Havuz kenarındaki aktivitelere de sakın beni sokmak için ısrar edeyim deme bilirsin sevmem. Gece kulüpte içkiyi fazla kaçırmak yok. ''Beni ne kadar seviyorsun bağır herkes duysun''larınla başa çıkamam. İçtiğimde çok tatlı olduğumu söylerdin hep. Sen çok içme diye söyleyemezdim ama sen de öyle. Tüm gece bizim zaten odamıza gitmek için acele etme. Sahilde denize vuran ay ışığının keyfini sürelim, ateş yakıp, gitar çalan gençlere takılalım. Kıyıya vuran dalgaların şarkısını dinleyelim birlikte. En parlak yıldızı sen seç, bir başkasını ben. Yıldızları izlemenin keyfini sürelim. Kayan bir yıldız görürsek ömrümüzün sonuna kadar birlikte olmayı dileyelim. Sabah erken kalkıp sahilde koşalım. Balık tutmaya çalışalım saatlerce. Sonra sen çaktırmadan hepsini denize sal. Bilirim kıyamazsın. Kumdan kaleler yapalım çocuklarla birlikte. Kendi çocuklarımız olacağını hayal edelim bir gün. Kumda voleybol oynayalım birlikte. Yaptığın hatalarda sana kızayım. Yenilsekte sonunda gülebilelim. Bana vurup kaç kumda kovalamaca oynayalım birlikte. Sen yakalayınca vuracağımı san ama ben öpeyim seni. Yorulunca sere serpe yatalım kumsalda. Her şeyi boş verelim.
Onca hayal kurdum bak ayak üstü. Hepsini yapabileceğiz saatler sonra ne kadar da güzel. Rüya gibi bir tatil bizi bekliyor. Sen hala mışıl mışıl uyuyorsun. Her yerim daha bir çok tutuldu. Hayır yok kımıldamayacağım. Seni öyle çok seviyorum ki.
...
-Uyanın efendim geldik.
Bu ses muavinin sesi beni çağırıyor olmalı.
Olamaz ben de uyuya kalmışım. Uyan prenses gelmişiz. Yerinde oturan bu yaşlı teyze de kim? Nerdesin? Meğer, meğer. hepsi sadece rüyaymış.
20 Haziran 2012 Çarşamba 0 yorum

Mutluluklar

Yine bir sabah ezanı. Sabah olmak üzere bense hala uyumuş değilim. Birazdan hacı amcalar sabah namazına kalkacak. Bir çok insan gibi abimde horul horul uyumakta. Odamın zifiri karanlığını aydınlatan bilgisayarımın ekranı karşısında cin gibi gözlerle o muhteşem yeni resmini saatler olmuş farkında bile olmadan hayallere dalmış izliyorum. Uykunun tek bir harfi bile gözlerime uğramamış. Gözlerim gözlerine bakmakla meşgul. Ne kadar da güzelsin.
Ama bu fotoğrafta eksik olan bir şey var. Yanında ben yokum. Hoş yanında olsam nete yüklemezdin. Malum sen ilişkimizi gizli yaşamayı sever beni herkesten kıskanırdın. Yanında başka bir lavuğun olmaması güzel. Belki de ben görmüyorum ama o fotoğraf çekilirken o kare dışında bir yerlerde seni izliyor. Belki de o yüzden bu kadar tatlı gülmüş ve mutlusun. Sahi mutlu musun?
Allah var hiç almadım başkasıyla birlikte olduğun haberlerini. Belki sende hala beni unutamadın, belki biraz kafa dinlemek istiyorsun, belki de aman sakın ha Soner duymasın diye tembihledin tüm ortak dostlarımızı. Unutmamışsındır eminim ''benden başkasıyla olursan onu öldürürüm'' laflarımı. Onu benden koruyorsun belki de. Herkes azını sıkı tutuyor kimseyle haberlerini almıyorum. Sahi hiç biri senden bahsetmiyor ben nsormadıkça. Oysa önceden hepsi seni anlatırlardı. Ben de fark ettirmeden konuyu sana getirmek halini hatrını öğrenmek için şekilden şekile giriyorum onlarla birlikteyken. İyi olduğun haberleri almak sevindirici. Duydum bana hala kızgınmışsın. Senden sonra eski sevgilimle barışmama çok kızmışsın, dönmem demişsin. Zaten dönme diye yaptım. Böylesi senin için daha iyi biliyorum. Aşkımızın şerefine kaldırılacak daha onca kadeh vardı ama hepsi kırık paramparça, birbirimize kırgın kalplerimiz gibi tıpkı.
Birlikte geçirdiğimiz 1.5 yıl dile kolay. Tabi arada ayrılıklarımızı saymazsak. Ama biliyorsun o zamanlarda da deli gibi bir birimizi seviyorduk. Senle birlikte de ayrı da yapamadık, her defasında. Ama her ne olursa olsun şimdi geriye dönüp baktığımda tek bir pişmanlık yok içimde geçmişe dair. Tek pişmanlığım bir birimizle son günümüzden. Keşke olaylar öyle gelişmesiydi. Sen de beni anla artık uzaktan sevmek yetmiyordu. Bende seni anlıyorum parlak bir gelecek seni bekliyordu. Hazırlanman gereken bir sınav vardı. O sınav oysa benim umrumda bile değil. Benim umrumda olan tek sendin, geleceğim sen. 
Aylar geçti hala unutmadın mı diyeceksin belki rast gelir de bu satırları okursan. Evet bir ara silik silikti yüzün hafızamda. Belki unutmaya çalışmaktan artık unuttum sanmıştım. 
Aynı mahallede olmamıza rağmen ayrıldıktan sonra yolda hiç karşılaşmamız çok ilginç. Kader bile istemiyor birlikte olmamızı bak. Aynı kader seni bana unutturmuyor da. Ve birlikte olmamazı gerektiren seninde bildiğin burda saymak istemediğim daha birçok neden. Dedim ya kader.
Uzun zamandır yalnızım. Dostlarımın da dediği gibi belki de cidden artık seni unutup yeni bir ilişki yaşamam gerek. Uzun süre seni unutturabilecek o kişiyi aradım ve bir gün farkettim ki Yeni birini aramıyorum aslında arıyomuş gibi yapıyorum, ve her arıyomuş gibi yapıp bulamayışımda seni daha çok özlüyorum.  Hiç biri sen gibi değil. Tam da bu günlerde Kenan Doğulu ikimizi anlatırcasına bir şarkı yapmış ''Bal gibi'' en azından benim için öyle. Bütün gün başa sarıp sarıp dinliyorum. ''Kimse sen gibi kimse ben gibi olamaz biliyoruz ikimiz de bal gibi'' Hala seni seviyorum. Tüm tweetlerim sana seninse üstüme alınabileceğim tek bir tweetin bile yok. Belli ki mutlusun. Mutluluklar; sözlük anlamı dışında ''inşallah benden ayrıldığına pişman olursun'' anlamında da kullanılır. Mutluluklar prenses, mutluluklar.



0 yorum

Bay Geç Kalan

Bir de şöyle düşün bir pazartesi sabahı ve işe gitmem için saatimiz çalıyor. Hava yeni aydınlanmak üzere, hala hafif karanlık. Kuşlar kahvaltı arama işlerine koyulmuşlar bile, hepsi cıvıl cıvıl penceremizin mermerinde akşam soframızdan kalan ve bıraktığın kırıntıları bulmanın sevinciyle bize günaydın şarkıları söylüyorlar. Sen yine her zaman ki gibi saati umursamıyorsun. Ben onun o lanet sesinden çıldırmak üzere söylene söylene yerimden kalkıp onu duvara fırlatıp susturuyorum.
-İşten gelirken hatırlat hayatım yeni bir saat almamız gerek.
Sense hala göya kalkıp ellerinle bana kahvaltı hazırlayacaksın.
Gardolabı açtım yine yeni toparlamışsın ve eşyalarımın yerleri yine değişmiş. Ne çok ta seviyorsun yenilik yapmayı.
-İşe geç kaldım mavi gömleğim nerede!?
Gözlerini nihayet azcık aralayıp uykulu bir sesle
-Nereye bıraktıysan ordadır hayatım. diyorsun. 
-Nereye bıraktıysam mı ne kadar komiksin uyan artık birlikte bir iki lokma yiyelim bugün toplantım var geç kalmamalıyım biliyorsun.
 Ohoo umrunda bile değil daha cümlemin yarısına gelmeden gözlerin kapandı ve horlamaya başladın bile. Nihayet buldum gömleğimi senin eşyalarının arasına koymuşsun çok sevdiğini biliyorum ama bu kadar da sahiplenmemeliydin sonuçta o benim seni uyanık sevgilim.
 Lanet olsun birde ütü derdi çıktı başıma. Hiç anlamam bilirsin. Yanağına bir öpücük kondurup tekrar araladığın gözlerinin önünde kırışık gömleğimi tutuyorum. 
-Ütülenmesi gerek. 
Yine uykulu ve tatlı o sesinle 
-Diğer ütülenmişlerden bir tane giy hayatım bak gri olan ütülü hem o sana daha çok yakışıyor, gece çok geç yattım biliyorsun bebeğimiz uyumadı nolur bırak biraz uyuyayım.
Seni yalancı, gri bana en yakışanmış hiç sevmezdin o gömleğimi. Çünkü onu iş yerimizdeki sekreter kız doğum günümde hediye etmişti ve onu deli gibi kıskanıyordun. Neyse söylene söylene giyindim yine. Tatlı bebeğimiz de merak etme senin gibi uyuyor ve gülümsüyor sanırım rüyasında seni görüyor olmalı. Melek annesini. 
Banyoya girdim diş fırçam her zamanki yerinde hayret. Dişlerimi fırçaladıktan sonra biraz bir şeyler yemeliyim. Biraz süt ve mısır gevreği olmalıydı bugünkü kahvaltım malesef o. 
Nihayet evden çıktım arabamızı en son sen kullanmıştın ve iki park yerinin tam ortasına park etmişsin. Site sakinlerinden biri sinirlenmiş ve sileceklere bir not bırakmış; ''Soner bey benim park yerimi de ihlal etmişsiniz teşekkürler'' Senin yüzünden komşulardan iğneleyici bir laf ta işitmiş kadar oldum sabah sabah. Neyse akşam durumu açıklar özür dilerim. Şimdi işe gitmem gerek.
Nihayet şirkete geldim. Güvenlik görevlisi yine bakıp gülüyor. Kesin gömleğimin bir yeri yine ütüsüz ya da kravatım yamuk.
-Günaydın Soner Bey :)
-Günaydın :)
Asansörü bekliyorum gelecek gibi değil. Zihnimde sesin yankılanıyor. ''Biraz merdiven çık belki o koca göbeğin erir''. Dediğini yapıyorum tam 9 katı merdivenle çıkmam gerek. Daha 2. katta yoruldum bile. Nihayet odama geldim ve masama oturdum. Bakmam gereken onca dosya var. Aralarında senin ve bebeğimizin gülümsediği masamdaki fotoğrafınız gözüme çarpıyor. Belki de hala uyuyorsun. Oysa benim toplantıya yetiştirmem gereken onca sunum ve dosya var. İşe koyuldum bile. Ve saat 10:00 toplantı saati. Telefonumu sessize almalıyım. Gerçi toplantım olduğunu biliyorsun ama unutur sekreter kızla bir işler çevirdiğimi düşünürsün sen. Mesaj atıp hatırlatmalıyım; ''Aşkım toplantıya giriyorum telefonu sessize almam gerek haberin olsun, öptüm'' Ve mesaj iletildi. Belki sen halaa uyuyorsun.
Saat 12:00 toplantım bitti ve telefonuma bakıyorum senden gelen bir ton mesaj. Toplantıda olduğumu bildiğin halde hala nasıl da merak etmişsin. Seni aramalıyım tamam. Dırrr dırrrr.
-Alo
-Alo aşkım bitti toplantım.
-Nihayet seni çok merak ettim.
-Hehehehh
-Gülme gerçekten öyle, olamaz bebek yine ağlıyor dur ona bakmalıyım.
-...
-Onunla konuşmalısın belki susar telefonu hopörlere veriyorum.
-Alo oğlum benim niye ağlıyorsun sen bakıyım?
Hala ağlama sesi susacak gibi değil. Yoksa hasta mı diye kafamda bin bir endişe.
-Karnı acıktı küçük oğlumuzun babası ondan.
-Hasta olmuş olmasın sakın?
-Merak etme herşey yolunda. Sadece karnı aç.
Olsun yine de onu görmeliyim tam da öğle arası eve gelmek için iyi bir fırsat ve tam 1 saatim var. Koştura koştura arabaya geldim ve yola çıktım. Lanet olsun trafik. Yine işe geç kalacağım ama olsun. Siz daha önemlisiniz.
Eve geldim ve kapıyı çalıyorum... Açan yok. Yoksa, yoksa bir şey mi oldu. Dur bir dakika arabada anahtarım olmalıydı. Buldum ve içeri girdim salonda yoksunuz, onun odası da boş, mutfak, banyo hiç bir yerde değilsiniz. Bir tek bizim odamız kaldı geriye. Hızlı adımlarla odamıza ilerliyorum kapı aralığından yatağın üstünde ayağın göründü, içim biraz rahatladı ama hala tedirginim. Kapıyı açtım ve dünyanın en güzel görüntüsü; biricik karım ve oğlum yatakta mışıl mışıl uyuyor. Sizi uyurken izlemek dünyanın en güzel şeyi. İşe geç kalmak gibi bir düşünce silindi kafamdan. Çünkü adeta zaman durdu bu manzara karşısında.
Yanlışıkla birazcık ses çıkardım ve uyandın.
-Özür dilerim hayatım.
-Senin bu saatte burda ne işin var işte olman gerekmiyormuydu?
-Öğle arası bir fırsat bulup geldim, sizi merak ettim.
-Neden uyandırmadın. birlikte öğle yemeği yerdik?
-Kıyamadım. Sizi izlemek karnımı doyurdu zaten hem işe gitmem gerek.
Beni uğurlamak için kalktın. Bebeğimizin yanağına bir öpücük kondurup hole doğru gidiyoruz birlikte. Kapıyı açık unutmuşum. Park yerini ihlal ettiğimiz komşumuz kapıda, yakalandık.
-Dün için özür dilerim biraz karanlıktı ve park çizgisini tam görememişim, kusura bakmayın.
-Dert değil tamam ama bir daha olmazsa sevinirim :)
-İyi günler.
-İyi günler :)
Artık gitmeliyim ben de kapıda senden gelen bir veda öpücüğü ve hayırlı işler dileği. Bunu sabah yapmalıydın :)
-Ha unutmadan toplantın nasıl geçti?
-Harika. İşi kaptık ve akşam kutlamak için tam kadro patronlara yemeğe davetliyiz hazır olmalısın. Bebeğe bakması için bakıcıyı çağır sadece 1-2 saat bizi idare etsin.
-Ne demek tam kadro. O sekreter kız da mı gelecek? Hem dur bakıyım onun aldığı gömleği giymişsin!
-Bunu sen söyledin sabah :D
-Ben söylemiş olamam hatırlamıyorum.
-Muah şimdi gitmem gerek akşam uzun uzun konuşuruz hatırlamazsın tabi uykuluydun :)
-Dur kaçma açıklayacaksın!
Selam kornasını çaldım gidiyorum ben aşkım dercesine. Düüütttt. Çocuğu uyandırdım dimi özür dilerim ağlıyor içeri koşuyorsun.
Tekrar işe geldim herkesin yüzünde ''nerede kaldın yine'' bakışı. Odama attım kendimi hepsine gülümseyerek. İşlerimi yavaş yavaş hallettim ve telefonumun sesi. MMS atıp gece hangi kıyafeti giymen gerektiğini soruyorsun. İşte bu kırmızı olan o sana çok yakışıyor. tekrar mesaj sesi ''ama kırmızı ojem kalmamış :S'' ''öyleyse maviyi giy'', ''hayır o olmazzzz'' sanırım mesajda anlaşamıyacağız aramam gerek.
-Hayatım alt tarafı evde sade bir yemek fazla abartma.
-Hayır o sekreter kızdan daha güzel olmalıyım.
-Zaten ondan daha güzelsin, bırak artık şu kızı kıskanmayı.
-Onu kıskandığım falan yok seni paylaşamıyorum.
-Zaten paylaşman gereken bir durum yok ortada benim karım sensin :)
-Oda metresin dimi?
-Of ama saçmalama!
-Tamam tamam şaka yaptım.
Hep alttan alırım bilirsin ama kızdım mı da benden korkarsın. Galiba kızmadan bu konuyu halledemezdik. Evet beni kızdırdın ama şimdilik te olsa nihayet konuyu kapattık. Kırmızı elbise konusunda anlaştık, oje sürmen şart değil, tırnakların zaten her zaman bakımlı. Saat 18:30 1 saat sonra seni almaya geleceğim ve hazırlanmak için tam 1 saatin var.
Saat 19:00 işten çıktım yarım saatte anca eve gelirim. Tabi trafik yoksa eğer. Açtım ya şom ağızımı işte trafik. 1 saatten aşşağıya evde olmam imkansız. Korna öttüre öttüre ilerliyorum. Görende düğün konvoyundayım sanacak. Benimse tek derdim akşam 21:00 daki kutlama yemeğine geç kalmamak. Zaten hemen her gün işe geç kalan bir insanım şirkettekilerin gözünde yemeğe de geç kalırsak iyice adım çıkar Bay Geç Kalan diye. Nihayet eve geldim saat 20:12. Göya 19:00 da hazır olmalıydın ama hanımefendi hala duşta ve hazır değil. Kapıyı tıklatıyorum. tık tık tık.
-Geldin mi hayatım?
-Sen hala hazır değil misin?
-Hazır sayılırım biraz beklemelisin en fazla yarım saat.
-Yarım saat mı saat 20:17, 21:00 da orada olmalıyız ve yol en az yarım saat.
-Dert etme yetişiriz.
Ve kucağında tatlı oğlumuzla bakıcımız bana doğru yaklaşıyor.
-Oğlum benim babasının aslanı! Sorun yok dimi her şey yolunda?
-Evet efendim o çok iyi ve çok uslu bir çocuk.
-Gece çok geçe kalmayız gelince ben seni eve bırakırım ya da dilersen burda kalırsın. Önemli bir şey olursa dolapta numaralarımız asılı çaldırman yeterli ben hemen ararım.
-Peki efendim siz merak etmeyin.
Salonda seni beklerken oğlumuzla oynuyorum. Nihayet hazırsın. Aman Allah'ım iyi ki seninle evlenmişim sen harika bir kadınsın. Bu gece tüm gözler senin üzerinde olacak ve ben bununla gurur duyacağım ama saat 20:50 geç kaldık bile hemen yola çıkmalıyız.
-Ben hazırım aşkım hadi ne bekliyoruz çıkalım?
-Harika olmuşsun, büyülendim.
-Yolda devam edersin iltifatlarına hadi daha fazla gecikmeyelim. Kızım ev ve oğlumuz sana emanet maması hazır yedir, uyku saati geçmeden uyut. Önemli bir durum olursa ne yapacağını biliyorsun hemen geliriz.
-Merak etmeyin efendim.
Harika bir anne, harika bir eşsin. Ama artık yola çıkmalıyız. Saat 20:55. Yola çıktık gözlerimi senden alamıyorum umarım kaza yapmayız.
Ve nihayet patronun evine geldik. Saat 21:20. Herkes bizi beklemiş, yemekler tabaklarda soğumuş. Utana utana içeri giriyoruz. Ben bir yandan da yanımda senin kadar güzel bir kadının olmasından dolayı gururluyum. Ve işte iltifatlar başladı herkesin ağzında aynı söz; çok güzel olmuşsun, her kadının gözünde aynı kıskançlık dolu bakışlar. Yemeğe oturduk herkes aç sohbet etmeden yemeklere yumulduk. Sofra toplandı ve salona geçtik biz erkeklerin iş muhabbetleri siz kadınların bitmek bilmeyecek alış veriş konuları ve kadın dedikoduları başladı bile. Her kafadan bir ses. Gözüm sende. Duyduğum tek ses senin senin. Arada ''hoopp burada mısın sana diyorum!'' lara maruz kalıyorum sayende.
-Evet buradayım, dalmışım.
-Bu kadar güzel karın var tabi normal.
Yüzünde utangaçlık benimkinde ise gurur. Saat 23:45 olmuş, artık kalkmalıyız oğlumuz huysuzlanmaya başlamıştır. Veda fasılları kapıda bitmek bilmeyen sohbetler kahkahalar. Ama artık gerçekten gitmeliyiz. Herkese iyi geceler dileyip yola koyulduk. Saat 00:12 evdeyiz. Anahtarla sessizce kapıyı açıyorum malum küçük bey uyuyordur ve uyanırsa ortalığı velveleye verir. Ve tahmin ettiğimiz gibi uyuyor. Zavallı bakıcı kızda bir köşede uyuya kalmış ve bizim sesimizle irkilerek;
-Şey özür dilerim ben, ben uyuya kalmışım.
-Sorun değil bu normal çok geç oldu biz özür dileriz. İstersen bu gece burada kal yarın gidersin yatacak yer var sıkıntın olmasın.
-Peki teşekkürler.
Biz de odamıza geçmeliyiz. Çok yoruldum ve yarın işe gideceğim. Sen yine her zamanki gibi uyursun ama ben erken kalksamda muhtemelen yine işe geç kalacağım. Bu sefer farklı olmalı erken gitmeliyim. Bugün yemeğe de geciktik zaten.
-İyi geceler hayatım.
-İyi geceler yavrum, muah.
Sarılarak uyuyoruz, oğlumuzda odasında öyle. Şimdilik bir sorun yok sanırım bu gece rahat uyuyabiliriz herşey yolunda. Ve yavaş yavaş uykuya dalıyorum. Belki de bunların hepsi sadece rüya. Malum ben; 'Bay Geç Kalan'. Sana, aşkına geç kalan. Evet tüm bunlar kesin sadece rüya.
19 Haziran 2012 Salı 2 yorum

Cehennem

İlk mesajımı sana atmadığım bilmem kaçıncı gün. ''Günaydın hayatım'' mesajının telefonumu titretmediği bilmem kaçıncı sabah. Saymayı bile unuttum bir zamandan sonra. Yüzün bile artık silik silik hafızamda. Ama anılar hepsi birer iri yarı tanecikler şeklinde ya kafamda ya kalbimde. Sana kızgın mı olmalıyım hak mı vermeliyim bilmiyorum. Belki de fazla abartıyorum. Eminim ki güzel bir gelecek için terk edilen ilk sevgili ben değilim. Doğru ya seni ben terk ettim. Ama bunu yapmamı sen istedin. Belki hak vermeliyim sana senden önce kendime. İyiliğini düşünüyormuş gibi yapan bir eski sevgili olarak. Ama iyiliğini falan düşünmüyorum bütün gün hiç işim yokmuş gibi bütünüyle seni düşünüyor, unutamıyorum.
Bana dönme diye çok şey yaptım. Çünkü biliyorum sende zaten artık dönmek istemezsin, ama ben şu geri zekalı kalbime dur diyemem yine sana mesaj atarım diye zamanında böyle böyle yaparsan seni asla affetmem ve dönmem dediğin her şeyi tek tek yaptım bir sıraya sokup. Şimdi kendimi frenleyebileceğim bir nedenim var sana mesaj atmamak için. Fakat seni unutmak için bastığım tüm frenler boşalmış son sürat uçuruma gidiyorum özleminle.
Tuaf bir his seni özlemek. Hem yanımda olmanı istemek, hem canın cehenneme diye düşünmek. Sensiz benim yanım cehennem. Canın cehenneme.
Sakın sen de beni özleme.
11 Nisan 2012 Çarşamba 0 yorum

TARİF-İ AŞK

Ben bir balığım ‘’aşk’’ ise daldığım bir derya… Aşktan gözlerim yaşlı olsa da o derya nereden bilir? Başımı denizden çıkarayım desem balığım ya, nefesim kesilir…(Mevlana)

Aşk daha nasıl anlatılır ki?
 En ulaşılmaz noktalara, en çıkılmaz doruklara vardırır benliğini insanın. Terk edilmiş bir limanda kendi halinde bekleyen köhne gemilerime en gizli denizleri açar. Ben o maviliğin yolcusuyum. En sıkılmaz yolcusu… Hiç kimsenin anlatamadığı her şey aşktır gri bir hayatta üstüne başına renk giymek gibi. Sanki boğazıma takılan bir lokma gibi… Şelalelerin arasında susuz kalmak gibi… Rüyanın en güzel yerinde uyanmak gibi, gibi değil ta kendisi. Kukla gibi iplerimizi çekilip oynatıyoruz her gün. Replikler hep aynı, daracık bedenler arasında geniş ruhlar, yüzlerinde hep aynı tutarsız ifadeler. Aşk bir suret avıdır. Kalabalık ortasında koca bedenlerden küçük bir yüreğe denklik arayışıdır.’’ Siz hiç aşık oldunuz mu ?’’ sorusunu sorduğumuz herkes, en az iki kere aşık olmuştur. Bu cevabı çok sık duyarız, fakat gerçek midir yaşanan ikilem ve değişimle gelen kararsızlıklar. Bu gün adına aşk dediğimiz duygu bir karalama kampanyasından ibaret değil midir? Kavgalar, ihtiraslar bize mavi gökyüzü altında pembe panjurlu evler vadeden hayaller… Gerçek midir? Türk filmlerinde izlediğimiz Necla Hanımın tahta bavula sığdırdığı, genç kızlık hayalleriyle, Adnan Bey’i terk ediş sahneleri, her izlediğimiz aslında bizi gözyaşına boğan sahneler hani…
 Aşk’ı basitleştiriyoruz zaman döngüsünde dokunmaya kıyılmayan tüm değerleri kirletip atıyoruz birer, birer eski hatıralara. Yaşanmayı hak edecek her şeyi tıpkı bir cani gibi öldürüp cesetleri kimsesizler mezarlığına teslim ediyoruz. Belki de gömmek yakışır bize nedense çürümeye terk ediyoruz.’’Aşk her şeydir’’
 Ben bütün insanları eksik sayarım henüz aşık olmamışlarsa eğer… Bir şeyler fark edilmeyi bekler hep. Gerçek aşk ne bedenle kanıtlanır ne de sevgi servetiyle , gerçek aşk sessizliğiyle kanıtlanır sevgilinin. Eğer susuyorsa biri diğerini kaybetmemek adınadır aşkından. Tıpkı rüzgara ters bırakmak gibi dökülen bir yaprağı. Haziran ayında şubat olması gibi… Yaprağın savrulup savrulup kendi dibine düşmesi gibi. Bir gün sana ihtiyacı olur sevgilinin diye yaşıyor gibi yapmaktır aşk… Üflenti masallar dışında gerçeklere perde perde masallar ardından bakmaktır, en zor anlarda bile…
Sorarım şimdi bana: ‘’ Aşk ne demektir?’’ diyene
‘’Aşksızlık ne demektir ?’’ diye...

                                                                                                                          Gülbahar GÜMÜŞ

***Sevdiğim bir arkadaşımın sevdiğim bir yazısı. Yani alıntıdır.***
16 Mart 2012 Cuma 0 yorum

Boş Roller

   Bir çocuğun her geçen gün büyümesi gibi büyüyen umutsuzluklar var, masal anlatılarak uyutulmuş bedenler, ruhlar, gerçeği görmeyen gözler, inancını yitirmiş yürekler. Ve o masalların baş rollerinde aşıklar var birbirini delicesine seven, her ne olursa olsun masalın sonunda kavuşan karakterler. Sonsuza dek süren mutluluklar var, ama sadece masaldılar.
   Gerçek ise tek gecelikti kimine göre, aşk kelimesi tek hecelik. Ama zordu bazı dillerin bunu telaffuz etmesi, her şeyden önce var oluşuna inanması. Belki zamanında yaşanmış bir hayal kırıklığından, belki bilmem neden, belki de fikirlerin acizliğinden. Bir kaç saate sığdırılıyor artık o duygu, ya da sığdırılarak adı kirletiliyor dersek daha iyi.
Kiminin yıllar boyu aradığı, bulduğunda bırakmadığı o duygu; şimdi iki insanın yatak odasında oynadığı oyunun ismi oldu bazıları için. Ve en can alıcı repliği ''aşkım'' kelimesi, ne kadar da gülünesi.
   Önceleri çocukları uyutmak için anlatılan masallara konu olan aşk; şimdilerde gözünü gerçeklere kapatmış, aklı fikri zevk almakta olan birilerinin yalanı oldu, yalan oldu. Seks kelimesi yozlaştı aşk oldu.
   Eski aşk masallarının birbirine deli gibi aşık baş rolleri kız ve erkek; şimdiki aşk hikayelerinin birbirine karşı boş rolleri. Eskiden anlatılan bin bir gece masalları, şimdi birbirleri üzerine binmiş bedenleri konu edinen bin bin gece masalları.
Keşke sadece masal olsaydı.


                                                                      Soner GÜLER (sgkacar)
14 Mart 2012 Çarşamba 2 yorum

Aşık olmaya aşığız..

Bazen öyle zamanlar vardır ki, boşlukta hisseder insan kendini. Sevmeyi ister birini, en kötüsü de sevilmeyi, aşkı buldum diye, sevinmeyi.
Arar o insanı 7 tepe İstanbul'un her hangi bir tepesinde, kalabalık bir Beyoğlu caddesinde, bir Balat çıkmazında, bir Üsküdar yokuşunda, Boğazın kıyısında, Kadıköy'ün ortasında. Bulunmaz Hint kumaşıdır sanki, bulunmaz. Öyle filmlerdeki gibi bir köşe başında gelip çarparak düşürmez elindekileri  kolay kolay. Serpilmez kağıtları etrafa, yüreği sana. Bazen yanlış zaman da olsa mutlaka çıkar karşına. Ama kabullenir koyarsın hayatının göz önünde bir köşesine. Cepte kalsın ben işime bakayım, sonra icabına bakarım dersin en kötü tabirinden. Tozlanır belki aylarca orada her gün senden birazcık sevgi bekleyerek dört gözle, tozlanır sevmeni bekleyen o gözlerin gözlük çerçeveleri. Ama bir toz bezine bakar işi, çünkü illa ki sevmeye, sevgiye ihtiyaç duyacak bir gün bir kişi.
Yalnız hissettiğin anda hatırlarsın onu. Uzun yıllar hayatında olsa da görmediğin ya da görmezden geldiğin o kişiye ihtiyaç duyarsın. Yemek yemek için kaşığa, su içmek için bardağa ihtiyaç duyduğun gibi; sevmek, sevilmek için ihtiyaç duyarsın ona. Seversin yavaş yavaş her kaşıkta doyarak, her yudumda daha çok kanarak içe içe, sindire sindire. Aç, susuz kalamadığın gibi kalamazsın onsuz. Doyarsın aşka her seferinde onunla, tıka basa. Sofradan kalkarken ''Elhamdülillah seviyorum, seviliyorum'' diyerek.
Bazen boğazda kalmış lokma misali boğulursun. Biri gelir vurur bu işten kurtarmak bahanesiyle sırtından. Kusarsın tüm sevgini. Ayrılırsın sevdiğinden, aynı anda yemeden, içmeden. Kesersin hayatla tüm bağlarını. Uykusuz, yorgun, aç bilaç günler, geceler başlar; yemeğe, suya, en kötüsü de aşk'a. Sonra yavaş yavaş unutursun. Ya da unuttum sanıp kendini avutursun en basitinden.
Dedim ya. Öyle zamanlar vardır ki bazen; insan 1 gramda olsa aşk kırıntısına ihtiyaç duyar her şeye rağmen. Zayıflamış, çelimsiz, güçsüz kalmış kendini uçsuz bucaksız bir çölde hissettiği bir anda çamurlaşmış bir su birikintisini öyle berrak görür ki, tutamaz içer, Afrika'da suya hasret bir çocuk misali. Sonra mikrop kapar tüm bedeni yavaş yavaş. Sahte bir aşkın kirliliğinden taşmış toz tanecikleri kaplar etrafı. Bir yel eser alır götürür uzaklara, uzaklar da kirlenir. Fark edilmeden kazılmış kuyular ve tuzaklarla.
Lanet edersin her gününe, dipsiz bir kuyunun en dibinde. Tepeden bir ışık görünür, baktığında gözünü kamaştıran, alıştığın karanlığa aykırı ufak bir ışık. Ama bakamazsın, çünkü; küçükken karanlıktan korkan o çocuk, şimdi aydınlığa bile güvenini yitirmiş bir aşık.
Mutlu sonla biten aşk hikayeleri de yok değil. Özenilen hayatlar, mutluluklar, seven, sevilen, sevişen bedenler de var. Etrafa nispet yaparcasına, kıskanılan insanlar.
Ama aşk sanılan hatalar da var. ''Çivi çiviyi söker'' sandığımız bir anda başlayan, paslı bir çivi gibi batan, acıtan.
''Herkes aşık olur, ama herkes aşık kalamaz'' demiş bir üstad. Bazıları aşk sandıkları olayın gerçeğinin farkına varamaz. Sonra acı çeker uzun uzun. Gaza gelmiş duygularla göte gelmiş hayatlarımızda belki bu yüzden kısa sürüyor uğruna kıçımızı yırttığımız aşklarımız. Çünkü bir çoğumuz, hatta belki de hepimiz sadece;
Aşık olmaya aşığız.




                                                                                                 Soner GÜLER (sgkacar)
 
;