14 Mart 2012 Çarşamba

Aşık olmaya aşığız..

Bazen öyle zamanlar vardır ki, boşlukta hisseder insan kendini. Sevmeyi ister birini, en kötüsü de sevilmeyi, aşkı buldum diye, sevinmeyi.
Arar o insanı 7 tepe İstanbul'un her hangi bir tepesinde, kalabalık bir Beyoğlu caddesinde, bir Balat çıkmazında, bir Üsküdar yokuşunda, Boğazın kıyısında, Kadıköy'ün ortasında. Bulunmaz Hint kumaşıdır sanki, bulunmaz. Öyle filmlerdeki gibi bir köşe başında gelip çarparak düşürmez elindekileri  kolay kolay. Serpilmez kağıtları etrafa, yüreği sana. Bazen yanlış zaman da olsa mutlaka çıkar karşına. Ama kabullenir koyarsın hayatının göz önünde bir köşesine. Cepte kalsın ben işime bakayım, sonra icabına bakarım dersin en kötü tabirinden. Tozlanır belki aylarca orada her gün senden birazcık sevgi bekleyerek dört gözle, tozlanır sevmeni bekleyen o gözlerin gözlük çerçeveleri. Ama bir toz bezine bakar işi, çünkü illa ki sevmeye, sevgiye ihtiyaç duyacak bir gün bir kişi.
Yalnız hissettiğin anda hatırlarsın onu. Uzun yıllar hayatında olsa da görmediğin ya da görmezden geldiğin o kişiye ihtiyaç duyarsın. Yemek yemek için kaşığa, su içmek için bardağa ihtiyaç duyduğun gibi; sevmek, sevilmek için ihtiyaç duyarsın ona. Seversin yavaş yavaş her kaşıkta doyarak, her yudumda daha çok kanarak içe içe, sindire sindire. Aç, susuz kalamadığın gibi kalamazsın onsuz. Doyarsın aşka her seferinde onunla, tıka basa. Sofradan kalkarken ''Elhamdülillah seviyorum, seviliyorum'' diyerek.
Bazen boğazda kalmış lokma misali boğulursun. Biri gelir vurur bu işten kurtarmak bahanesiyle sırtından. Kusarsın tüm sevgini. Ayrılırsın sevdiğinden, aynı anda yemeden, içmeden. Kesersin hayatla tüm bağlarını. Uykusuz, yorgun, aç bilaç günler, geceler başlar; yemeğe, suya, en kötüsü de aşk'a. Sonra yavaş yavaş unutursun. Ya da unuttum sanıp kendini avutursun en basitinden.
Dedim ya. Öyle zamanlar vardır ki bazen; insan 1 gramda olsa aşk kırıntısına ihtiyaç duyar her şeye rağmen. Zayıflamış, çelimsiz, güçsüz kalmış kendini uçsuz bucaksız bir çölde hissettiği bir anda çamurlaşmış bir su birikintisini öyle berrak görür ki, tutamaz içer, Afrika'da suya hasret bir çocuk misali. Sonra mikrop kapar tüm bedeni yavaş yavaş. Sahte bir aşkın kirliliğinden taşmış toz tanecikleri kaplar etrafı. Bir yel eser alır götürür uzaklara, uzaklar da kirlenir. Fark edilmeden kazılmış kuyular ve tuzaklarla.
Lanet edersin her gününe, dipsiz bir kuyunun en dibinde. Tepeden bir ışık görünür, baktığında gözünü kamaştıran, alıştığın karanlığa aykırı ufak bir ışık. Ama bakamazsın, çünkü; küçükken karanlıktan korkan o çocuk, şimdi aydınlığa bile güvenini yitirmiş bir aşık.
Mutlu sonla biten aşk hikayeleri de yok değil. Özenilen hayatlar, mutluluklar, seven, sevilen, sevişen bedenler de var. Etrafa nispet yaparcasına, kıskanılan insanlar.
Ama aşk sanılan hatalar da var. ''Çivi çiviyi söker'' sandığımız bir anda başlayan, paslı bir çivi gibi batan, acıtan.
''Herkes aşık olur, ama herkes aşık kalamaz'' demiş bir üstad. Bazıları aşk sandıkları olayın gerçeğinin farkına varamaz. Sonra acı çeker uzun uzun. Gaza gelmiş duygularla göte gelmiş hayatlarımızda belki bu yüzden kısa sürüyor uğruna kıçımızı yırttığımız aşklarımız. Çünkü bir çoğumuz, hatta belki de hepimiz sadece;
Aşık olmaya aşığız.




                                                                                                 Soner GÜLER (sgkacar)

2 yorum:

Berkay ÖZAD dedi ki...

Mükemmel olmuş kardeşim. devamının da güzel olacagına eminim. Yüreğine sağlık

Unknown dedi ki...

tarifi aşk bu olsa gerek .

Yorum Gönder

 
;