28 Haziran 2012 Perşembe 0 yorum

Anlatamamak

Neden yazmayı seviyorsun diyorlar. İsminin harflerinin geçtiği cümleler kurmak hoş. En güzeli de insanlar kendinden bir şeyler buluyorlar bu satırlarda ilginç. Her ne kadar seni, beni tanımasalar da anlıyorlar bizi. Seviyorlar belki seni en az benim kadar, belki sövüyorlar benle birlikte. Belki de kıskanıyor bir kaçı. Yerinde olmak isteyenler var komik. Bir bilseler senden ne kadar nefret ettiğimi ağlarlar senmişçesine. Seninse umrunda bile değil. Ve bilseler seni hala ne kadar sevdiğimi daha çok sen olmak isterler bir birleriyle seninle yarışırcasına adeta. Ne anlattığımı anlamamaları da hoşuma gidiyor çoğu kez. Seni anlatıyorum sanıyorlar bir çoğu. Benle birlikte senle konuşuyorlar adeta bu satırları okurken. ''neden yaptı?'' sorusunu soruyorlar benle birlikte ya da ''neden sevmedi?''. Senin pencerenden bakıyor belki bazıları, neden beni sevmediğine cevap bulup susuyorlar. Belki susulması gereken bir cevap o, bana. Bir ben farkında değilim, herkes farkında.
Bir çoğu bir başkasını düşünerek okuyor belki bu satırları, ya da bir başkasından kendine yazıldığını düşünerek. Her bir kelimede daha bir nefret, daha bir sevgi büyüyor içlerinde. Neye kime bilmeden. 
Bugün seni sordular yine. Öylece kaldım önce. Tuhaf bir his kapladı sonra her yerimi. Heyecan mıdır nedir çözemedim. Neden sana yazdığımı merak ediyorlar sürekli. Sana yazmıyorum halbuki. Sana yazıyormuş gibi yazıyorum. Bu satırların tek birini bile okumazsın biliyorum. Ama okuyabilecek olmanı düşünmek, ümit etmek güzel. Her şeyden önce buna inanmak, beni hiç bir zaman sevmediğine inanmadığım kadar en az.
Anlamsız belki bir çok yazım. Ama anlam buluyorlar benim bile bulmadığım kadar. Ya da onlarda anlamıyorlar benim ne anlatmaya çalıştığımı senin gibi. Ve bir çok insan da görse bile okumuyor. Ya da hiç görmüyor. Ben burada boşa nefes tüketiyorum sana anlattığım her şeyde. Boşa tüm uğraşlar duymuyorsun. Ben anlatamıyorum, sen anlamıyorsun, onlar anlamıyor. İşte böyle anlamsız. İşte böyle saçma. Bu yazım kadar en az; tüm hepsi. İşte böyle bir şey yazıyla bile anlatamamak derdini, sevgini, nefretini. Saçma çünkü senden başka herkes okuyor ama eminim sen okumuyorsun. Söyle şimdi ben ne anlattım, sen ne anladın? Dimi yine bir tek sana anlatamadım?
25 Haziran 2012 Pazartesi 0 yorum

Sadece Tek Hece

Seven bir insanı oynamayı ne kadar da seviyoruz değil mi? Hepimizin hayallerini süslüyor dillere destan bir aşk hikayesinde baş rolü oynamak. Peki karşımızdaki karakter gerçekten iyi oynuyor mu oyununu? Seviyor mu? Seyirciyi, bizi, kendini kandırarak seviyormuş gibi yapabiliyor mu en basitinden? Yoksa karaktersiz mi o da? Yoksa hiç bilet satmamış bir salonda boşa mı nefes tüketiyoruz diyaframlarımız yerine kalplerimiz ağırarak.
Evet taklitti bir çoğu benim de ''seni seviyorum'' deyişlerimin. Ne yani sen her defasında gerçek hayatı mı oynadın tozlu bir köşesinde sahnenin? Her defasında içten gelerek mi söyledin Romeo ve Jülyet kadar o meşhur sözü? Ki onların ki bile sadece oyundu. İnsanın bunu kendine itiraf edebiliyor olması başarı. Seviyor muyum yoksa seviyormuş gibi mi yapıyorum sorusunu kendine hiç sormamış bir insan doğru oyuncu değil bence bu oyunda. Çünkü aşk bir oyun dağil sandığımız gibi. Aşk çok ciddi bir şey ezelden beri.
Oysa şimdi provası edilmemiş bir çok aşk oyununun. Ezberler eksik, kostümler yetersiz, oyuncular yeteneksiz. Senaryoların sayfaları karışmış gibi adeta. Bir çok hikayenin giriş doğru; tanışma. Gelişme evlilik. Sonuç hiç tanışmamış gibi ayrılık. Hani o çocukluğumuz da anlatılan masallardaki gibi sonsuza dek süren mutluluk?
Rapunzel'in saçları yerine uzayan ayrılıklar, pamuk prensesi öpen yalnızlık, kurbağanın dönüştüğü prenslik değil de pişmanlık, yanlış aşk ayağına tam olmuş bir Sindirella. Ve şaşkın seyirciler. Aşk bu mu peki? Sadece tek hece anlamsız bir kelime mi?
23 Haziran 2012 Cumartesi 0 yorum

Oysa Sen...

İsmini bile düşünmüştük doğacak kızımızın,
Gözleri sana benzeyecekti, sözleri bana
Her söylediği sözde gözünün içi gülecekti.
Anne baba demeyi öğretecektik,
Önce emeklemeyi, sonra yürümeyi.
Biraz daha büyüyünce oyunlar oynayacaktık onunla
Sen onun kızı olacaktın, o anne, ben baba veya başka bişey.
Cicili bicili kıyafetler, tokalar alacaktın ona
Okula başlayacaktı yaşı gelince,
Her sabah beslenme çantasına sevdiği yiyeceklerden, kurabiyelerden koyacaktın,
Yemeğini yemezse kızacaktın.
Babaya söylerim sana kızar diye tehtid edecektin,
Sana küsmesin, kızlar babalarına düşkün olur bana kızmaz diye ceza işini bana bırakacaktın, Bende kıyamayacak affedecektim, birde bana kızacaktın. Geceleri işten yorgun dönsemde oyunlar oynayacaktık ödevini yaptıysa eğer, yapmadıysa bu sefer kızacaktım ağlıyacaktı, ondan gizli biz ağlayacaktık. Haftasonu filme, parka gidecektik beraber. Sevmesekte onun için çocuk menüleri yiyecektik. O yemeğini bitirmeyecek bitirsen oyuncak alacağız diye vaatlerde bulunacaktık. İştahla bitiricekti, bir oyuncakçıda alacaktık soluğu. Her gördüğünü isteyecek, 1 hakkı olduğunu söyleyecektik şımarmasın diye. Diğerlerinde kalacaktı aklı, içi buruk ayrılacaktık mağazadan. Notları iyi olursa hepsini alırız diye sözler verecektik. Her konuşmamızda can kulağıyla dinleyecek, kelimelerin anlamlarını soracaktı söyleyecektik. Sabırla hayata hazırlayacaktık onu, tek bir şey bile atlamadan.
Gün gelecek büyüyecek erkek arkadaşı olacaktı. Ben kızarım diye sana anlatacak, sende benden gizleyerek iyi bir sırdaş olacaktın ona, her derdini dinleyecektin. Bir gün cesaret edip erkek arkadaşını benimle tanıştırmaya getirecekti, ben korkutacaktım delikanlıyı. Bana kızacaktı, küsecekti. Daha küçük olduğunu yanlış kişilerle tanışmasından korktuğum için öyle davrandığımı söyleyecektim, barışacaktık. Ve öyle olacaktı. Her aşk acısı çekişinde yanında olacaktık, döktüğü her damla yaşın hesabını soracaktım.
Her geçen gün büyüyecek sınavlara girecekti. Biz doktor, mühendis olsun isteyecektik ama seçimi ona bırakacaktık. Her ne olursa olsun yanında olacaktık.
Bir gün hayatının aşkıyla tanışacak evlenip uçacaktı yuvamızdan. Gelinlikle görünce mutlulukla karışık yağan hüzünden sağnak sağnak ağlayacaktık. Bir gün bir müjdeyle toplayacaktı tüm aileyi; Elinde küçük torunumuzun ultrason resmi olacaktı, ağlayacaktık mutluluktan. ''Artık anaanne oluyosun'' diye dalga geçecektim seninle, sende benimle ''şişko dede'' diye. Küçücük kazaklar, hırkalar, patikler örecektin. Her bebek mağazasının önünden geçişimizde hediyeler alacaktık torunumuza. Yürümeyi, anaanne dede demeyi öğrenecekti, ağlayacaktık.
Büyüdüğünde parklara gidecek yaşımıza bakmadan oyunlar oynayacaktık onunla. Bir gün okula başlayacaktı. O büyüyecek biz yaşlanacaktık. Hayatın kanunu bu elbet bir gün ölecektik. Ama her ne kadar yaşanacak güzel şey varsa birlikte yaşayıp öyle.
Herşey için erkendi, ölmek için çok erken. Oysa sen...
22 Haziran 2012 Cuma 0 yorum

Patron

 Komik, saatlerdir benden neden ayrılmak istediğine dair sana göre mantıklı sebepler anlatıyorsun. Hepsinin ilk kelimesi ''ben''. İşte böyle bencilsin. Oysa benim hala seni ne kadar sevdiğime dair bir tek kelime bile çıkmadı ağzımdan. İmkan tanımadın buna. İçimdeki ''seni hala çok seviyorum'' öyle haykırıyor ki susturamıyorum, seni duymuyorum bile nerdeyse. Söylediklerin, nedenlerin umrumda bile değil dinlemiyorum bu konuda ben de bencilim. Daha dün seviyorum derken seni, şimdi gelmiş ayrılıktan söz ediyorsun. ''Ne olur beni terk etme'' lerini ne çabuk ta unuttun. Bir rüzgar mı esti sizin oralarda yoksa. Benim bildiğim aşk rüzgara kapılıp gidecek bir şey de değil. Yoksa başkasına mı kapıldın? Yoo hayır bunu kaldıramam. Sakın. Verdiğimiz sözleri hatırla. Bir birimizin sonu olacaktık. Ve bir ömür boyu bir birimizin. Hepsini nasıl da unutmuşsun. Oysa hafızan çok kuvvetliydi nasıl oldu bu? Şimdi gelmiş bunun son konuşmamız olacağından söz ediyorsun. Sanırım gelmeden provalar yapmışsın defalarca. Nefes almadan sayıyorsun nedenlerini. Ya da öylesine nefret etmişsin benden. Halbuki hiç bir şey yapmadım seni her gün bir öncekinden daha çok sevmekten başka. ''Ben daha çok seviyorum'' diye yaptığımız çocukça kavgalarımız geldi aklıma şimdi. Yoksa bundan mı korktun. Bilirim yenilmeyi hazmedemezsin. Tamam sen kazanmış ol. Sen daha çok sev. Ama ne olur sev. Ayrılıktan söz etme bana. Hayır. Duymak istemiyorum nedenlerini sayma boşuna. Ne kadar da saçma hepsi. Hiç birine tamam haklısın, bitsin diyemem. Bitmesin. Henüz çok erken. Son nefesimizi verip ölecek olduğumuzda bile çok erken olacak bir birimizden ayrılmamız için. Hele sana böyle geç kalmışken. Bir çocuğun okula geç kalması gibi koştur koştur seviyorum seni, bir adamın işe geç kalması gibi kalbinden kovulurum diye korkuyorum hep. Bunları bil, bil seni ne kadar sevdiğimi. Sonra kov istersen beni kalbinden. Çok ısrar edersen istifamı ederim tazminatını istemem senle geçen yıllarımın korkma. Ama sen, sen bu kalpten çıkamazsın. Tazminatını ödemem.
21 Haziran 2012 Perşembe 0 yorum

Rüya Gibi Bir Tatil

Dün gece heyecandan uyuyamadın değil mi? Nasıl da omzuma yatmış mışıl mışıl uyuyorsun. Merak etme yol uzun varmadan bir durak önce ben seni uyandırırım. Nasıl kıyarım bilmiyorum ama. Şimdilik mutlu uyu prenses. Rüyanda beni görmeyi unutma. Boynumda tutulmadı değil. Rahatsız olma, uykun bozulmasın diye yerimden kımıldayamıyorum bile. Omzumda uyuyor olman dünyanın en güzel şeyi. Ellerin ellerimde sımsıcak ve terden ıslak. Avucumun içi kaşınıyor ama hayır kaşımamalıyım. Malum uyanırsın.
Cam kenarına ben oturup yolu izleyeceğim diye olay çıkardın ama şimdi mışıl mışıl uyuyorsun komik. Yol kenarında bir dolu pembe panjurlu ev var ve deniz çarşaf gibi, martılar uçuşmakta, gün yeni doğuyor. Bu manzarayı görmeliydin. Saat sabaha karşı 05:13 olmuş. Benimde uykum gelmedi değil. Uyursam horlarım, horlarsam uyanırsın. Hayır uyumayacağım. Hem seni uyurken izlemek uyumaktan daha güzel ve dinlendirici. Zaten uzun eğlenceli ve dinlenmeye bol bol vakit bulabileceğimiz bir tatil bizi bekliyor. Aylar öncesinden yaptık planımızı. Otel, oda her şey hazır. Seninle güneşlenmek, yüzmek, gezmek, yemek, içmek, eğlenmek, uyumak. Her şey seninle çok güzel olacak. Belki bir kaç Rus turistten kıskanırsın beni. Bense o iki küçük parçalık bikinini giyeceğin için şimdiden sinirliyim bile. Bilirsin kıskancım. Fazla güneşlenmek yok. Öyle bikiniyle dolaşmayı falan da unut şimdiden. Hep giyinik olacaksın. Unutmadan bilirsin ben beyaz tenliyim. Güneş yanıkları her yıl korkulu rüyam ve kaderim. Sahile inerken güneş kremini bir kere bile unutmamalısın. Tabi sırtımı kremlemek te senin işin. Seninkini kremlemek te benim. Akşam açık büfeyi aman ha kaçırmayalım. Dışarıda yemek pahalı olur tutumlu olmalıyız. Havuz kenarındaki aktivitelere de sakın beni sokmak için ısrar edeyim deme bilirsin sevmem. Gece kulüpte içkiyi fazla kaçırmak yok. ''Beni ne kadar seviyorsun bağır herkes duysun''larınla başa çıkamam. İçtiğimde çok tatlı olduğumu söylerdin hep. Sen çok içme diye söyleyemezdim ama sen de öyle. Tüm gece bizim zaten odamıza gitmek için acele etme. Sahilde denize vuran ay ışığının keyfini sürelim, ateş yakıp, gitar çalan gençlere takılalım. Kıyıya vuran dalgaların şarkısını dinleyelim birlikte. En parlak yıldızı sen seç, bir başkasını ben. Yıldızları izlemenin keyfini sürelim. Kayan bir yıldız görürsek ömrümüzün sonuna kadar birlikte olmayı dileyelim. Sabah erken kalkıp sahilde koşalım. Balık tutmaya çalışalım saatlerce. Sonra sen çaktırmadan hepsini denize sal. Bilirim kıyamazsın. Kumdan kaleler yapalım çocuklarla birlikte. Kendi çocuklarımız olacağını hayal edelim bir gün. Kumda voleybol oynayalım birlikte. Yaptığın hatalarda sana kızayım. Yenilsekte sonunda gülebilelim. Bana vurup kaç kumda kovalamaca oynayalım birlikte. Sen yakalayınca vuracağımı san ama ben öpeyim seni. Yorulunca sere serpe yatalım kumsalda. Her şeyi boş verelim.
Onca hayal kurdum bak ayak üstü. Hepsini yapabileceğiz saatler sonra ne kadar da güzel. Rüya gibi bir tatil bizi bekliyor. Sen hala mışıl mışıl uyuyorsun. Her yerim daha bir çok tutuldu. Hayır yok kımıldamayacağım. Seni öyle çok seviyorum ki.
...
-Uyanın efendim geldik.
Bu ses muavinin sesi beni çağırıyor olmalı.
Olamaz ben de uyuya kalmışım. Uyan prenses gelmişiz. Yerinde oturan bu yaşlı teyze de kim? Nerdesin? Meğer, meğer. hepsi sadece rüyaymış.
20 Haziran 2012 Çarşamba 0 yorum

Mutluluklar

Yine bir sabah ezanı. Sabah olmak üzere bense hala uyumuş değilim. Birazdan hacı amcalar sabah namazına kalkacak. Bir çok insan gibi abimde horul horul uyumakta. Odamın zifiri karanlığını aydınlatan bilgisayarımın ekranı karşısında cin gibi gözlerle o muhteşem yeni resmini saatler olmuş farkında bile olmadan hayallere dalmış izliyorum. Uykunun tek bir harfi bile gözlerime uğramamış. Gözlerim gözlerine bakmakla meşgul. Ne kadar da güzelsin.
Ama bu fotoğrafta eksik olan bir şey var. Yanında ben yokum. Hoş yanında olsam nete yüklemezdin. Malum sen ilişkimizi gizli yaşamayı sever beni herkesten kıskanırdın. Yanında başka bir lavuğun olmaması güzel. Belki de ben görmüyorum ama o fotoğraf çekilirken o kare dışında bir yerlerde seni izliyor. Belki de o yüzden bu kadar tatlı gülmüş ve mutlusun. Sahi mutlu musun?
Allah var hiç almadım başkasıyla birlikte olduğun haberlerini. Belki sende hala beni unutamadın, belki biraz kafa dinlemek istiyorsun, belki de aman sakın ha Soner duymasın diye tembihledin tüm ortak dostlarımızı. Unutmamışsındır eminim ''benden başkasıyla olursan onu öldürürüm'' laflarımı. Onu benden koruyorsun belki de. Herkes azını sıkı tutuyor kimseyle haberlerini almıyorum. Sahi hiç biri senden bahsetmiyor ben nsormadıkça. Oysa önceden hepsi seni anlatırlardı. Ben de fark ettirmeden konuyu sana getirmek halini hatrını öğrenmek için şekilden şekile giriyorum onlarla birlikteyken. İyi olduğun haberleri almak sevindirici. Duydum bana hala kızgınmışsın. Senden sonra eski sevgilimle barışmama çok kızmışsın, dönmem demişsin. Zaten dönme diye yaptım. Böylesi senin için daha iyi biliyorum. Aşkımızın şerefine kaldırılacak daha onca kadeh vardı ama hepsi kırık paramparça, birbirimize kırgın kalplerimiz gibi tıpkı.
Birlikte geçirdiğimiz 1.5 yıl dile kolay. Tabi arada ayrılıklarımızı saymazsak. Ama biliyorsun o zamanlarda da deli gibi bir birimizi seviyorduk. Senle birlikte de ayrı da yapamadık, her defasında. Ama her ne olursa olsun şimdi geriye dönüp baktığımda tek bir pişmanlık yok içimde geçmişe dair. Tek pişmanlığım bir birimizle son günümüzden. Keşke olaylar öyle gelişmesiydi. Sen de beni anla artık uzaktan sevmek yetmiyordu. Bende seni anlıyorum parlak bir gelecek seni bekliyordu. Hazırlanman gereken bir sınav vardı. O sınav oysa benim umrumda bile değil. Benim umrumda olan tek sendin, geleceğim sen. 
Aylar geçti hala unutmadın mı diyeceksin belki rast gelir de bu satırları okursan. Evet bir ara silik silikti yüzün hafızamda. Belki unutmaya çalışmaktan artık unuttum sanmıştım. 
Aynı mahallede olmamıza rağmen ayrıldıktan sonra yolda hiç karşılaşmamız çok ilginç. Kader bile istemiyor birlikte olmamızı bak. Aynı kader seni bana unutturmuyor da. Ve birlikte olmamazı gerektiren seninde bildiğin burda saymak istemediğim daha birçok neden. Dedim ya kader.
Uzun zamandır yalnızım. Dostlarımın da dediği gibi belki de cidden artık seni unutup yeni bir ilişki yaşamam gerek. Uzun süre seni unutturabilecek o kişiyi aradım ve bir gün farkettim ki Yeni birini aramıyorum aslında arıyomuş gibi yapıyorum, ve her arıyomuş gibi yapıp bulamayışımda seni daha çok özlüyorum.  Hiç biri sen gibi değil. Tam da bu günlerde Kenan Doğulu ikimizi anlatırcasına bir şarkı yapmış ''Bal gibi'' en azından benim için öyle. Bütün gün başa sarıp sarıp dinliyorum. ''Kimse sen gibi kimse ben gibi olamaz biliyoruz ikimiz de bal gibi'' Hala seni seviyorum. Tüm tweetlerim sana seninse üstüme alınabileceğim tek bir tweetin bile yok. Belli ki mutlusun. Mutluluklar; sözlük anlamı dışında ''inşallah benden ayrıldığına pişman olursun'' anlamında da kullanılır. Mutluluklar prenses, mutluluklar.



0 yorum

Bay Geç Kalan

Bir de şöyle düşün bir pazartesi sabahı ve işe gitmem için saatimiz çalıyor. Hava yeni aydınlanmak üzere, hala hafif karanlık. Kuşlar kahvaltı arama işlerine koyulmuşlar bile, hepsi cıvıl cıvıl penceremizin mermerinde akşam soframızdan kalan ve bıraktığın kırıntıları bulmanın sevinciyle bize günaydın şarkıları söylüyorlar. Sen yine her zaman ki gibi saati umursamıyorsun. Ben onun o lanet sesinden çıldırmak üzere söylene söylene yerimden kalkıp onu duvara fırlatıp susturuyorum.
-İşten gelirken hatırlat hayatım yeni bir saat almamız gerek.
Sense hala göya kalkıp ellerinle bana kahvaltı hazırlayacaksın.
Gardolabı açtım yine yeni toparlamışsın ve eşyalarımın yerleri yine değişmiş. Ne çok ta seviyorsun yenilik yapmayı.
-İşe geç kaldım mavi gömleğim nerede!?
Gözlerini nihayet azcık aralayıp uykulu bir sesle
-Nereye bıraktıysan ordadır hayatım. diyorsun. 
-Nereye bıraktıysam mı ne kadar komiksin uyan artık birlikte bir iki lokma yiyelim bugün toplantım var geç kalmamalıyım biliyorsun.
 Ohoo umrunda bile değil daha cümlemin yarısına gelmeden gözlerin kapandı ve horlamaya başladın bile. Nihayet buldum gömleğimi senin eşyalarının arasına koymuşsun çok sevdiğini biliyorum ama bu kadar da sahiplenmemeliydin sonuçta o benim seni uyanık sevgilim.
 Lanet olsun birde ütü derdi çıktı başıma. Hiç anlamam bilirsin. Yanağına bir öpücük kondurup tekrar araladığın gözlerinin önünde kırışık gömleğimi tutuyorum. 
-Ütülenmesi gerek. 
Yine uykulu ve tatlı o sesinle 
-Diğer ütülenmişlerden bir tane giy hayatım bak gri olan ütülü hem o sana daha çok yakışıyor, gece çok geç yattım biliyorsun bebeğimiz uyumadı nolur bırak biraz uyuyayım.
Seni yalancı, gri bana en yakışanmış hiç sevmezdin o gömleğimi. Çünkü onu iş yerimizdeki sekreter kız doğum günümde hediye etmişti ve onu deli gibi kıskanıyordun. Neyse söylene söylene giyindim yine. Tatlı bebeğimiz de merak etme senin gibi uyuyor ve gülümsüyor sanırım rüyasında seni görüyor olmalı. Melek annesini. 
Banyoya girdim diş fırçam her zamanki yerinde hayret. Dişlerimi fırçaladıktan sonra biraz bir şeyler yemeliyim. Biraz süt ve mısır gevreği olmalıydı bugünkü kahvaltım malesef o. 
Nihayet evden çıktım arabamızı en son sen kullanmıştın ve iki park yerinin tam ortasına park etmişsin. Site sakinlerinden biri sinirlenmiş ve sileceklere bir not bırakmış; ''Soner bey benim park yerimi de ihlal etmişsiniz teşekkürler'' Senin yüzünden komşulardan iğneleyici bir laf ta işitmiş kadar oldum sabah sabah. Neyse akşam durumu açıklar özür dilerim. Şimdi işe gitmem gerek.
Nihayet şirkete geldim. Güvenlik görevlisi yine bakıp gülüyor. Kesin gömleğimin bir yeri yine ütüsüz ya da kravatım yamuk.
-Günaydın Soner Bey :)
-Günaydın :)
Asansörü bekliyorum gelecek gibi değil. Zihnimde sesin yankılanıyor. ''Biraz merdiven çık belki o koca göbeğin erir''. Dediğini yapıyorum tam 9 katı merdivenle çıkmam gerek. Daha 2. katta yoruldum bile. Nihayet odama geldim ve masama oturdum. Bakmam gereken onca dosya var. Aralarında senin ve bebeğimizin gülümsediği masamdaki fotoğrafınız gözüme çarpıyor. Belki de hala uyuyorsun. Oysa benim toplantıya yetiştirmem gereken onca sunum ve dosya var. İşe koyuldum bile. Ve saat 10:00 toplantı saati. Telefonumu sessize almalıyım. Gerçi toplantım olduğunu biliyorsun ama unutur sekreter kızla bir işler çevirdiğimi düşünürsün sen. Mesaj atıp hatırlatmalıyım; ''Aşkım toplantıya giriyorum telefonu sessize almam gerek haberin olsun, öptüm'' Ve mesaj iletildi. Belki sen halaa uyuyorsun.
Saat 12:00 toplantım bitti ve telefonuma bakıyorum senden gelen bir ton mesaj. Toplantıda olduğumu bildiğin halde hala nasıl da merak etmişsin. Seni aramalıyım tamam. Dırrr dırrrr.
-Alo
-Alo aşkım bitti toplantım.
-Nihayet seni çok merak ettim.
-Hehehehh
-Gülme gerçekten öyle, olamaz bebek yine ağlıyor dur ona bakmalıyım.
-...
-Onunla konuşmalısın belki susar telefonu hopörlere veriyorum.
-Alo oğlum benim niye ağlıyorsun sen bakıyım?
Hala ağlama sesi susacak gibi değil. Yoksa hasta mı diye kafamda bin bir endişe.
-Karnı acıktı küçük oğlumuzun babası ondan.
-Hasta olmuş olmasın sakın?
-Merak etme herşey yolunda. Sadece karnı aç.
Olsun yine de onu görmeliyim tam da öğle arası eve gelmek için iyi bir fırsat ve tam 1 saatim var. Koştura koştura arabaya geldim ve yola çıktım. Lanet olsun trafik. Yine işe geç kalacağım ama olsun. Siz daha önemlisiniz.
Eve geldim ve kapıyı çalıyorum... Açan yok. Yoksa, yoksa bir şey mi oldu. Dur bir dakika arabada anahtarım olmalıydı. Buldum ve içeri girdim salonda yoksunuz, onun odası da boş, mutfak, banyo hiç bir yerde değilsiniz. Bir tek bizim odamız kaldı geriye. Hızlı adımlarla odamıza ilerliyorum kapı aralığından yatağın üstünde ayağın göründü, içim biraz rahatladı ama hala tedirginim. Kapıyı açtım ve dünyanın en güzel görüntüsü; biricik karım ve oğlum yatakta mışıl mışıl uyuyor. Sizi uyurken izlemek dünyanın en güzel şeyi. İşe geç kalmak gibi bir düşünce silindi kafamdan. Çünkü adeta zaman durdu bu manzara karşısında.
Yanlışıkla birazcık ses çıkardım ve uyandın.
-Özür dilerim hayatım.
-Senin bu saatte burda ne işin var işte olman gerekmiyormuydu?
-Öğle arası bir fırsat bulup geldim, sizi merak ettim.
-Neden uyandırmadın. birlikte öğle yemeği yerdik?
-Kıyamadım. Sizi izlemek karnımı doyurdu zaten hem işe gitmem gerek.
Beni uğurlamak için kalktın. Bebeğimizin yanağına bir öpücük kondurup hole doğru gidiyoruz birlikte. Kapıyı açık unutmuşum. Park yerini ihlal ettiğimiz komşumuz kapıda, yakalandık.
-Dün için özür dilerim biraz karanlıktı ve park çizgisini tam görememişim, kusura bakmayın.
-Dert değil tamam ama bir daha olmazsa sevinirim :)
-İyi günler.
-İyi günler :)
Artık gitmeliyim ben de kapıda senden gelen bir veda öpücüğü ve hayırlı işler dileği. Bunu sabah yapmalıydın :)
-Ha unutmadan toplantın nasıl geçti?
-Harika. İşi kaptık ve akşam kutlamak için tam kadro patronlara yemeğe davetliyiz hazır olmalısın. Bebeğe bakması için bakıcıyı çağır sadece 1-2 saat bizi idare etsin.
-Ne demek tam kadro. O sekreter kız da mı gelecek? Hem dur bakıyım onun aldığı gömleği giymişsin!
-Bunu sen söyledin sabah :D
-Ben söylemiş olamam hatırlamıyorum.
-Muah şimdi gitmem gerek akşam uzun uzun konuşuruz hatırlamazsın tabi uykuluydun :)
-Dur kaçma açıklayacaksın!
Selam kornasını çaldım gidiyorum ben aşkım dercesine. Düüütttt. Çocuğu uyandırdım dimi özür dilerim ağlıyor içeri koşuyorsun.
Tekrar işe geldim herkesin yüzünde ''nerede kaldın yine'' bakışı. Odama attım kendimi hepsine gülümseyerek. İşlerimi yavaş yavaş hallettim ve telefonumun sesi. MMS atıp gece hangi kıyafeti giymen gerektiğini soruyorsun. İşte bu kırmızı olan o sana çok yakışıyor. tekrar mesaj sesi ''ama kırmızı ojem kalmamış :S'' ''öyleyse maviyi giy'', ''hayır o olmazzzz'' sanırım mesajda anlaşamıyacağız aramam gerek.
-Hayatım alt tarafı evde sade bir yemek fazla abartma.
-Hayır o sekreter kızdan daha güzel olmalıyım.
-Zaten ondan daha güzelsin, bırak artık şu kızı kıskanmayı.
-Onu kıskandığım falan yok seni paylaşamıyorum.
-Zaten paylaşman gereken bir durum yok ortada benim karım sensin :)
-Oda metresin dimi?
-Of ama saçmalama!
-Tamam tamam şaka yaptım.
Hep alttan alırım bilirsin ama kızdım mı da benden korkarsın. Galiba kızmadan bu konuyu halledemezdik. Evet beni kızdırdın ama şimdilik te olsa nihayet konuyu kapattık. Kırmızı elbise konusunda anlaştık, oje sürmen şart değil, tırnakların zaten her zaman bakımlı. Saat 18:30 1 saat sonra seni almaya geleceğim ve hazırlanmak için tam 1 saatin var.
Saat 19:00 işten çıktım yarım saatte anca eve gelirim. Tabi trafik yoksa eğer. Açtım ya şom ağızımı işte trafik. 1 saatten aşşağıya evde olmam imkansız. Korna öttüre öttüre ilerliyorum. Görende düğün konvoyundayım sanacak. Benimse tek derdim akşam 21:00 daki kutlama yemeğine geç kalmamak. Zaten hemen her gün işe geç kalan bir insanım şirkettekilerin gözünde yemeğe de geç kalırsak iyice adım çıkar Bay Geç Kalan diye. Nihayet eve geldim saat 20:12. Göya 19:00 da hazır olmalıydın ama hanımefendi hala duşta ve hazır değil. Kapıyı tıklatıyorum. tık tık tık.
-Geldin mi hayatım?
-Sen hala hazır değil misin?
-Hazır sayılırım biraz beklemelisin en fazla yarım saat.
-Yarım saat mı saat 20:17, 21:00 da orada olmalıyız ve yol en az yarım saat.
-Dert etme yetişiriz.
Ve kucağında tatlı oğlumuzla bakıcımız bana doğru yaklaşıyor.
-Oğlum benim babasının aslanı! Sorun yok dimi her şey yolunda?
-Evet efendim o çok iyi ve çok uslu bir çocuk.
-Gece çok geçe kalmayız gelince ben seni eve bırakırım ya da dilersen burda kalırsın. Önemli bir şey olursa dolapta numaralarımız asılı çaldırman yeterli ben hemen ararım.
-Peki efendim siz merak etmeyin.
Salonda seni beklerken oğlumuzla oynuyorum. Nihayet hazırsın. Aman Allah'ım iyi ki seninle evlenmişim sen harika bir kadınsın. Bu gece tüm gözler senin üzerinde olacak ve ben bununla gurur duyacağım ama saat 20:50 geç kaldık bile hemen yola çıkmalıyız.
-Ben hazırım aşkım hadi ne bekliyoruz çıkalım?
-Harika olmuşsun, büyülendim.
-Yolda devam edersin iltifatlarına hadi daha fazla gecikmeyelim. Kızım ev ve oğlumuz sana emanet maması hazır yedir, uyku saati geçmeden uyut. Önemli bir durum olursa ne yapacağını biliyorsun hemen geliriz.
-Merak etmeyin efendim.
Harika bir anne, harika bir eşsin. Ama artık yola çıkmalıyız. Saat 20:55. Yola çıktık gözlerimi senden alamıyorum umarım kaza yapmayız.
Ve nihayet patronun evine geldik. Saat 21:20. Herkes bizi beklemiş, yemekler tabaklarda soğumuş. Utana utana içeri giriyoruz. Ben bir yandan da yanımda senin kadar güzel bir kadının olmasından dolayı gururluyum. Ve işte iltifatlar başladı herkesin ağzında aynı söz; çok güzel olmuşsun, her kadının gözünde aynı kıskançlık dolu bakışlar. Yemeğe oturduk herkes aç sohbet etmeden yemeklere yumulduk. Sofra toplandı ve salona geçtik biz erkeklerin iş muhabbetleri siz kadınların bitmek bilmeyecek alış veriş konuları ve kadın dedikoduları başladı bile. Her kafadan bir ses. Gözüm sende. Duyduğum tek ses senin senin. Arada ''hoopp burada mısın sana diyorum!'' lara maruz kalıyorum sayende.
-Evet buradayım, dalmışım.
-Bu kadar güzel karın var tabi normal.
Yüzünde utangaçlık benimkinde ise gurur. Saat 23:45 olmuş, artık kalkmalıyız oğlumuz huysuzlanmaya başlamıştır. Veda fasılları kapıda bitmek bilmeyen sohbetler kahkahalar. Ama artık gerçekten gitmeliyiz. Herkese iyi geceler dileyip yola koyulduk. Saat 00:12 evdeyiz. Anahtarla sessizce kapıyı açıyorum malum küçük bey uyuyordur ve uyanırsa ortalığı velveleye verir. Ve tahmin ettiğimiz gibi uyuyor. Zavallı bakıcı kızda bir köşede uyuya kalmış ve bizim sesimizle irkilerek;
-Şey özür dilerim ben, ben uyuya kalmışım.
-Sorun değil bu normal çok geç oldu biz özür dileriz. İstersen bu gece burada kal yarın gidersin yatacak yer var sıkıntın olmasın.
-Peki teşekkürler.
Biz de odamıza geçmeliyiz. Çok yoruldum ve yarın işe gideceğim. Sen yine her zamanki gibi uyursun ama ben erken kalksamda muhtemelen yine işe geç kalacağım. Bu sefer farklı olmalı erken gitmeliyim. Bugün yemeğe de geciktik zaten.
-İyi geceler hayatım.
-İyi geceler yavrum, muah.
Sarılarak uyuyoruz, oğlumuzda odasında öyle. Şimdilik bir sorun yok sanırım bu gece rahat uyuyabiliriz herşey yolunda. Ve yavaş yavaş uykuya dalıyorum. Belki de bunların hepsi sadece rüya. Malum ben; 'Bay Geç Kalan'. Sana, aşkına geç kalan. Evet tüm bunlar kesin sadece rüya.
19 Haziran 2012 Salı 2 yorum

Cehennem

İlk mesajımı sana atmadığım bilmem kaçıncı gün. ''Günaydın hayatım'' mesajının telefonumu titretmediği bilmem kaçıncı sabah. Saymayı bile unuttum bir zamandan sonra. Yüzün bile artık silik silik hafızamda. Ama anılar hepsi birer iri yarı tanecikler şeklinde ya kafamda ya kalbimde. Sana kızgın mı olmalıyım hak mı vermeliyim bilmiyorum. Belki de fazla abartıyorum. Eminim ki güzel bir gelecek için terk edilen ilk sevgili ben değilim. Doğru ya seni ben terk ettim. Ama bunu yapmamı sen istedin. Belki hak vermeliyim sana senden önce kendime. İyiliğini düşünüyormuş gibi yapan bir eski sevgili olarak. Ama iyiliğini falan düşünmüyorum bütün gün hiç işim yokmuş gibi bütünüyle seni düşünüyor, unutamıyorum.
Bana dönme diye çok şey yaptım. Çünkü biliyorum sende zaten artık dönmek istemezsin, ama ben şu geri zekalı kalbime dur diyemem yine sana mesaj atarım diye zamanında böyle böyle yaparsan seni asla affetmem ve dönmem dediğin her şeyi tek tek yaptım bir sıraya sokup. Şimdi kendimi frenleyebileceğim bir nedenim var sana mesaj atmamak için. Fakat seni unutmak için bastığım tüm frenler boşalmış son sürat uçuruma gidiyorum özleminle.
Tuaf bir his seni özlemek. Hem yanımda olmanı istemek, hem canın cehenneme diye düşünmek. Sensiz benim yanım cehennem. Canın cehenneme.
Sakın sen de beni özleme.
 
;